26 Temmuz 2010 Pazartesi

Sayılı Gün Çabuk Geçer




5 ay önce tam da bugün neşe içinde çıktım işten. Önümde evde geçireceğim upuzun aylar, sayısız heyecanlar, kafamda güzel planlar ve en önemlisi yepyeni bir umut vardı.

Ne zaman başladı bu 5 ay, nerede bitti anlamadım hiç.

Kimi zaman çok sıkıldım, bir an önce o gün bitsin istedim, kimi zaman çok güzel vakit geçirdim, hiç işe dönmesem keşke dedim.

Evde olmak, bebek bakmak öyle bir döngü ki, sabah olup aynı şeyleri farklı sırada yapsan bile, koşturmaca içinde öyle bir geçiyor zaman, bir bakmışsın akşamüstü olmuş bile.

Dışarı çıkmayı, gezmeyi çok severim, buna rağmen evde kaldıkça daha da çok kalasın geliyor, kolunu kaldıramaz bir hale geliyorsun, özellikle de bu sıcaklar insanın içini tüketiyor ve canını yiyor.
Bu 5 ayı nasıl geçirdim diye düşünüyorum? Bebekle ilgilenme zamanlarım dışında 1 veya 2 defa film izledim çünkü TV'ye konsantre olamıyorum garip bir şekilde.
Zor konsantre olsam da 10 civarında kitap okudum, mümkün olduğunca da dışarı çıktım/çıktık.
Şunu anladım ki doğum izni, doğum izniymiş, kendine vakit ayırma izni değilmiş. Ev kadını olmak ve bebek büyütmek çalışmaktan daha yorucuymuş. Ev işi çok nankörmüş, tam her şey yerli yerinde diye düşününce yeniden dağılırmış. Evde de zaman çok hızlı akar geçermiş.
Perşembe günü yeniden iş yerinde olacağım, garip bir şekilde heyecanlıyım, ilk isteğim sabah arkadaşlarımla güzel bir kahve içmek ve geyik yapmak.
Bundan sonraki anları şimdiden düşünmek istemiyorum.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Bırakınız Kopsun İpler


Genellikle çevremde olup bitenleri dört gözle takip ederim ve insanları incelemeyi severim. Son zamanlarda farkettim ki hiçbir ilişki tek taraflı olarak kopmuyor. Bir kıl olma durumu varsa karşılıklı oluyor ve insanlar karşılıklı olarak birbirinden uzaklaşıyor.

Mesela, bir arkadaşım işyerindeki başka bir arkadaşımıza kıllanıyor, yaptıkları batmaya başlıyor. Tabi ister istemez araya mesafe koyuyor. Karşıdaki kişi de bunu hissediyor, nedenini sormuyor çünkü genelde insanlar "ne oldu kardeşim, benle sorunun ne?" diyip olayla yüzleşmeyi sevmiyor. Sormasına sormuyor ama o da araya mesafeyi koyuyor. Kıl olan kişi, daha da çok oluyor, diğeri daha da uzaklaşıyor. Bu kısır döngünün sonunda bir bakmışım ki artık bu iki kişi birbirinin suratına bakmaz olmuş, ne yaparsan yap ilişki dağılmış, saçma sapan bir noktaya gelinmiş.

Bugün yine benzer bir hikaye dinledim ve yine şaşırdım.

Şaşırıyorum çünkü iletişimsizlik nedeniyle biten ilişkiler bana göre değil, saçma buluyorum, anlamıyorum.

Ben biriyle derdim varsa bunu ona kibarca da olsa söylemenin yollarını bulurum.

İnsanlar bunu neden yapmıyor? Bence 2 nedeni var: ya karşısındaki kişiyi buna layık bulmuyor, uğraşmak yerine kopmayı tercih ediyor. Ya da sorunlarla yüzleşmek istemiyor, böyle bir gücü yok.

Tamam yapmasın, kurtarmaya çalışmasın, buna çok saygım var. Ama hem bir şey yapmayıp hem de içten içe sinirlenmek, sağda solda bu konuyu konuşmak, kendi kendine kızmak çok anlamsız yıpratıcı değil mi?

Büyüklerimizin bir lafı vardır: Dağ dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.

İşte bu misal oluyor durum

20 Temmuz 2010 Salı

Sokak Kedisi'nden Gelen Mim

Sokağımızın Kedisi beni mimlemiş, malum uzunca bir süredir tatilde olduğum için bu konuya ancak zaman ayırabildim.
Mim'in içeriğindeki sorular birbirinden bağımsız, her telden çalmak güzeldir.
Buyrun cevaplarımı :)

Hangi işleri yarım bırakırsın, ya da yarım bıraktığın neler var?
Aslında her işimi yarım bırakırım. Yanlış anlaşılmasın, sonradan tamamlarım mutlaka ama başlar başlamaz bitirmem. Mesela öğrenciyken, aynı gün 3 sınavım varsa, hepsine aynı anda çalışırdım. Birini çalışmayı bitirip diğerine devam etmezdim. Şimdi de bir çok işi paralel, yarım yarım yapıyorum. Genelde hepsini bitiririm, arada bazı kitapları bitiremiyorum son zamanlarda.

Yakın zamanda kaybettiğin biri var mı?
Geçen sene dedemi kaybettik, hastaydı ama yine de çok üzüldüm. Öteki dünyaya gitmese de kaybettiğim bir kişi de oldu.

En ağır bulduğun ve sana dokunan bir yemek var mı?
Sanırım beyin salatası ağır bir yemek, onu yiyemem. Onun dışında iğrenç gözüken tüm ağır şeyleri severim. Midem bir tür çöp tenekesi sanırım :) Kokoreç, işkembe çorbası, midye tava, kebaplar, sebzeler, meyveler, hepsi benim dostumdur.

Cinsellik ve aşk anlamında unutamadığın biri var mı?
Ne yazık ki var veya iyi ki var mı demeliyim.? Zamanında çok sevdiğim, aşık olduğum biri vardı. Şartlar gereği bir araya gelemedik. O artık içimde kanayan bir yara değil, çok uzaklardan gelen bir sızı . O dönemki şarkılar, kokular, hayaller, yemekler hala aklıma gelince kah içim burulur, kah sevinirim. Eskiye dönmek istemem, dönemem de, onu unuttuğuma sevinirim sadece.

Çocukken sevdiğin çizgi filmler?
Clementine'den çok korkar ama bir yandan da çok sever, gözlerimi açıp kapayarak izlerdim.
Taş devri, He-man, Şirinler favorilerim arasındaydı. Bir de adını unuttuğum ama yedi veren gülünü arayan kızı çok severdim.

Blogger'a ne zaman kayıt oldun, kim vesile oldu, nereden duydun?
Ekim 2009'da kayıt oldum, kimse vesile olmadı aslında, nette takılırken .blogspot.com uzantılı sitelere girdim birkaç kez, sonra da özendim. Dedim ki "benim neden bir blog'um olmasın?"

Çok paran olsa ne yapardın?
Bunu kimi zaman düşünürüm ama değişik şeyler bulamam. Sanırım çok param olacağını hayal bile edemeyecek kadar uzağım bu olaya :)
Ama gönlümce gezer, istediklerimin hepsini alır, yatışa geçer ve sevdiklerimin hayatını garanti altına alırım. Bir de en önemlisi ihtiyacı olan başarılı çocukları okuturum.

6 Temmuz 2010 Salı

Müdahale Etme Gözünü Seveyim

Ben çok sıkılıyorum müdahaleci insanların çevremde olmasından. Kurtulmak için haykırmak geliyor içimden, haykıramayacağım için kendimi alkole vermek istiyorum, bunu da tam olarak yapamayacağım için, koşarak kaçıyorum mekandan.

Şimdi ne gerek var ki sürekli olarak, "üşüdün mü, havlunu getireyim", "sivrisinek var mı, içeri gir istersen", "çok güneş var, başına güneş geçecek, şapka giyer misin" tadında cümleler kurmaya.

Bırak bunların hiçbirini yapmasın o kişi ve de gerekirse başına güneş geçsin veya sivriler tüm bedeninin soksun. Sana ne ki , sürekli iyilik yapacak ne var yani.
İnsanları rahat bırak nolursun. Hatta kendini de rahat bırak, sürekli düşüncelerle yorma.

Gerçekten çok yorucu bir durum, tamam çok iyisin, çok hoşsun ama bu halin nedeniyle intihar aşamasındayım diyebiliriz.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Dükkan Kapalı!!


Hesapladım da, en son 98 senesinde 2 hafta tatile gitmişim, amma da yoğun bir insanmışım.

Gören de Genel Müdür falan sanır beni. İlk başlarda staj, arkasından da çalışma hayatı, iş değişiklikleri derken hep birer haftalık tatillerle idare ediyordum.

Aklımda, 2 hafta tatilde olmak gibi bir düşünce bile yoktu.

Ama bu yıl kısmet oldu, yarın itibariyle dükkanı kapatıyorum, bana müsaade.

Ohh umarım biraz da olsa dinlenirim.

Gidip de dönmemek, dönüp de bulmamak var, hakkınızı helal edin dostlar :)

1 Temmuz 2010 Perşembe

Bağımlıyım


İtiraf ediyorum, gerçek bir i-phone bağımlısı oldum. I-phone'um yokken nasıl yaşıyormuşum hatırlayamıyorum bile. Günde onlarca kere Twitter'ı güncelliyorum. Ünlülerle sanal bir dostluk kurdum kendime. Bu sayede, kelebeklerin bu yıl çok yaygın olduğunu, Abdullah Gül'ün oğlunun Harvard macerasını, Adalar Belediye Başkanı'nın pek sevilmediğini, İstanbul'un bazı bölgelerinde yağmurun yağdığını, George Dalaras konserini, Ayşe Özyılmazel'in Alaçatı'da olduğunu öğreniyorum.

Hemen hemen hiç gazete okumuyorum, TV'de haberleri de çok nadir izliyorum. Gündemi i-phone'umun açtığı sanal pencere üzerinden yüzeysel ama çok konuyla takip ediyorum. Twitter'da yazdığı kadarıyla her bir şeyi öğreniyorum. Birkaç saat güncellemediyesem çok şey kaçırdığımı düşünüyorum.

Diğer yandan Facebook'u da defalarca güncelliyorum, kim ne resim yüklemiş hemen görüyorum. Aslında hiç ilgilenmediğim onlarca kişinin bulunduğu Facebook'uma bile bağlandım kaldım.

Arada sırada gazeteleri giriyorum i-phone'dan, ya da takip ettiğim blog'lara.

Bir yandan saçmaladığımı düşünüyorum, bir yandan da kendimi engelleyemiyorum.

Yalnız şunu da belirteyim, birileriyle görüştüğüm zamanlarda i-phone ile ilgilenmiyorum, henüz o kadar delirmedim, ancak arkadaşım tuvalete gitmek için kalktığı esnada hemen elime alıyorum cihazımı, ver elini Twitter, Facebook yapıyorum. Arkadaşım geri gelince hemen cihazı masaya geri koyuyorum.

Bütün bu kullanımım neticesinde, sürekli şarjım bitiyor, sonra da ona buna i-phone şarjlarının ne kadar az dayandığını yakınıp duruyorum :)
Görsel Hk: Resimdeki tipleme de pek gerzek, değil mi ??