tag:blogger.com,1999:blog-5278116866923640752024-02-21T06:03:58.367+03:00Bana Ait OlanlarBerohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.comBlogger118125tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-46250553013740266682012-09-06T15:03:00.002+03:002012-09-06T15:05:52.255+03:00Yetersiz<br />
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3AzoJtyFWbCsPaKZeRHWumySHseD67GZXy5Yfks7QMo6twb1AhOOCazwvqk5iacvvCcxs8R6rVNvyfPWpF-z7YxyrnToO7JHZBWXnUHTZHfVeh-qpaWcpH9qzTWA81VU062JFSMkpJmng/s1600/Untitled.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; height: 217px; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; width: 640px;"><div style="text-align: center;">
<img border="0" hea="true" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3AzoJtyFWbCsPaKZeRHWumySHseD67GZXy5Yfks7QMo6twb1AhOOCazwvqk5iacvvCcxs8R6rVNvyfPWpF-z7YxyrnToO7JHZBWXnUHTZHfVeh-qpaWcpH9qzTWA81VU062JFSMkpJmng/s640/Untitled.jpg" width="640" /></div>
</a><br />
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<br /></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<br /></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Ben; istediğim bir şey varsa, onun peşinde koşan bir insanım.</div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
</div>
<br />
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
Çevremde de böyle insanlar istiyorum</div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<br /></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
Ya da dur vazgeçtim, çevremde herkes olabilir. İsterse hiçbir isteğinin peşinde koşmasın umrumda degil.</div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<br /></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
Ama durum beni etkiliyorsa, işte o zaman umrumda oluyor.</div>
<br />
Basiretsiz, hedefini yakalamaya çalışmayan, istekleri ellerinden kum gibi akıp giden insanlar, yapamadıkları şeyler nedeniyle benim de hayatımı etkiliyorlarsa , o insanlardan bir şekilde kurtulmam gerekiyor demektir.<br />
<br />
Çünkü benim hayatımda, yetersizlikler, çaresizlikler, yapamamak, elden bir şey gelmemek çoğunlukla yok.<br />
<br />
Yakarım, keserim<br />
<br /></div>
Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-59717996399900376692011-04-24T20:31:00.000+03:002011-04-24T20:31:20.597+03:00Doğum<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxhD3V1R-pJoEz2cE3HZtSfUy9RvblmLt0vPGKnSvEMwR7qSnpdWnrAu5jO-ErB54UzccxEZOcGPNKYPIqNwAq5bkjViIi4_A_Nt0jehazYJpi3ZITiJZ1gG_jNlFgJelfRiPwxqtX1Wq6/s1600/IMG_5555.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" i8="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxhD3V1R-pJoEz2cE3HZtSfUy9RvblmLt0vPGKnSvEMwR7qSnpdWnrAu5jO-ErB54UzccxEZOcGPNKYPIqNwAq5bkjViIi4_A_Nt0jehazYJpi3ZITiJZ1gG_jNlFgJelfRiPwxqtX1Wq6/s320/IMG_5555.JPG" width="320" /></a></div>Aradan 13 ay geçti, minnak yavrumu kucağıma alalı. Ancak doğum sürecini unuttum ve yazacak kadar uzaklaştım.<br />
Bundan 13 ay önceye geri dönüyorum.<br />
Hamileliğim çok rahat geçti, normal doğum için her şey uygun görünüyordu. 13 kilo almıştım, hiç unutmam, sonra hafta 67 kiloydum. Normal doğum yapmayı deli gibi istiyordum. <br />
40.haftanın sonunda, bebeğim baş aşağı durmasına rağmen, doğum kanalına girmemişti. Her 2 günde bir doktora gider olmuştum artık, 40+3.gün yeniden bir ultrason yapıldı ve doktorum plasentanın sıvısının azaldığını, ertesi gün doğuma gelmemi söyledi.<br />
Plan şuydu: 3 saat kadar suni sancı verilecek ve normal doğumun başlaması için uğraşacaktık. Doğum başlarsa ne ala. Ama yok başlamazsa, sezaryene alacaktı doktor. OK dedim, mutabık kaldık :)<br />
O son geceyi hiç unutamam. Üniversite sınavına gireceğim günün öncesindeki geceden daha heyecanlıydım.<br />
Tabi cümle aleme haber verdik, hastaneye gidicez, bıkbıkbık diye.<br />
23 Mart Salı sabahı saat 09:00 itibariyle suni sancı verilmeye başlandı. Böyle damardan verilen serum gibi bir şey.<br />
Tabi bende hafif bir makyaj, saçlar fönlü falan. Amaç: fotolarda mümkün olduğunca güzel çıkmak. <br />
Allah beni kahretmiye, ne komik düşüncelerim varmış.<br />
3 saat suni sancı verildi.Bende tık yok, resmen sancı başlamadı. Doktor geldi, 2 saat daha verelim, doğum başlamazsa sezaryene alacağız, böyle çok uzun sürer dedi.<br />
2 saat daha geçti, sancılar çok hafif başladı ama yeterince degil. Saat 14:00'e doktorum geldi ve hep birlikte sezaryene karar verdik çünkü doğum başlamadı.<br />
Saat 15:00'de ameliyata aldılar beni, kalbim güm güm nasıl çarpıyordu, şimdi bile hatırlıyorum o hissi. Anestezi verilmeden önce aklımdan son şu geçti "anamm bu anestezi uzmanı doktor da pek taşmış, mübarek".<br />
15:02'de çipil gözlüm doğmuş. Beni 15:45'de odaya getirdiler.<br />
Canım çok yanıyordu, ve inanır mısınız bebemi görmek istemedim, "getirmeyin henüz, çok kötüyüm" diyip durdum. Ama getirdiler, çünkü bebenin doğumun hemen sonrasında o kolozyum denen hayati sıvıyı içmesi gerekirmiş. <br />
Bebemi odaya getirdiler, bir baktım sadece 3 kilo. Aniden çok üzüldüm, "bu çok küçük" diyip durdum, oysa ultrasonda en son 3,3 kg görünüyordu. Öyle tatlı öyle küçüktü ki, siyah saçları, minicik elleri ve uzamış tırnakları vardı. Hiç huysuzluk yapmadı, ilk gün bile çok uyumluydu. <br />
Mis gibi bebem, öyle gayretliydi ki. İlk emzirme çok önemliymiş, hemşireler yardım etti, annem, ananem, eşim, kaynanam filan, hepsi de seyretti. Ben de öyle mal gibi durdum.<br />
Sezaryen sonrasında, ilk kez ayağa kalmak zormuş, tuvalete gitmek daha da zormuş. Bir an önce o hastaneden çıkıp eve gitmek istedim, sırf bu nedenle sünnet bile yaptırmadık çünkü fazladan 1 gece daha kalmamız gerekiyordu. <br />
Sonra ne mi oldu? Her şey geçiyor, yorgunluklar, uykusuzluklar, emzirme süreçleri. Her şey geçerken, bebe büyüyor, dünyalar tatlısı bir can parçası oluyor ve senin kalbinin bir köşesine silinmemek üzere kazınıyor.Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-83779791270223250432011-04-03T20:46:00.000+03:002011-04-03T20:46:57.846+03:00Yavuz HocamBenim üniversiteye hazırlandığım yıllarda acayip bir özel ders furyası vardı.<br />
Dersaneye gittiğimiz yetmediği gibi, bir de Matematik-Fizik-Kimya-Biyoloji ve hatta gerekirse Türkçe veya Tarih'den bile özel ders alanımız vardı. Nası korkunç bir sektör.<br />
<br />
Neyse, ben Fizik ve Biyolojiden özel ders alıyordum, ve tabi dersaneye gidiyordum. Gören de sanacak ki Türkiye derecesi yapacağım :)<br />
Matematik ve Kimya'da çok iyiydim ama digerlerinde rezalettim. Bu arada Fen-Matematik öğrencisiydim ve mühendis olmak istemekteydim.<br />
<br />
Fizik dersi aldığım Yavuz hocam, son günlerde o kadar çok aklıma geliyorsunuz ki, size mail attım az önce.<br />
Sizin hakkınızı hiç ödeyemem.<br />
Neden olduğunu anlatayım :<br />
Bir kere bizim okulda eğitim tamamen fransızcaydı. Fizik dersi de Fransız sistemine göre işletilirdi ve hocalar o dönemde asla test sistemi ile ilgilenmezdi. Böyle derse gelirler ve garip garip teorik bişeyler filan anlatırlardı, yemin ederim hiç anlamazdım ama inek olduğum için iyi not alırdım.<br />
<br />
Neyse Lise 2'de dersaneye başlayınca gördüm ki ben hiçbir şey bilmiyorum, Fizik'de 3-5 doğru ancak yapıyorum çünkü o güne kadar hiç görmemişim test tekniği filan.<br />
Lise 2 öyle geçti. Lise sona geçince mecburen Fizik dersi almam gerekti. Tabi bu işin bir piyasası var ve piyasada da meşhur hocalar var. En meşhuru de Yavuz Hoca.<br />
Gittik kapısını çaldık. Ders ücretini öğrendik, o zamanın parası ile 7 milyon.<br />
Bizim maddi durum zaten rezalet, güç bela yaşıyoruz. Annem Yavuz Hoca ile konuştu, bu çocuk çok başarılı ve babası yok, ben zor okutuyorum özel okulda filan dedi ve Yavuz Hoca tüm yıl boyunca benden sadece 4 milyon aldı.<br />
Öyle iyi bir insan ki, görseniz kapısı para basıyor. Hiçbir mecburiyeti yoktu o indirimi yapmaya, sağolsun.<br />
Özel derslere başladık, 5 kişilik gruplar halinde alıyorduk dersleri, 2-3 ay içinde Fiziğim o kadar ilerledi ki, ben bile şaşırdım kaldım. Sonuçta ÖSS'de Fizikten full çektim, ÖYS'de de 25 soruda 2 boş ve 1 yanlışım vardı sadece. İyi denen bir okulu kazandım, bitirdim ve maaşlı memur oldum. Bundan sonraki kısım gayet sıradan :)<br />
Bu son günlerde yaşlandığım için midir nedir, hem aklıma geliyor eskiler: Yavuz Hocam, siz çok iyi bir insan, komik ve pratik bir öğretmendiniz. Umarım mutlu bir ömür geçirmişsinizdir.Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-74821559814639301252011-03-31T21:58:00.001+03:002011-03-31T21:59:19.924+03:00Ben Her Bahar Aşık OlurumNe güzel şarkıdır bu ! Çok sevdiğim Serseri Mayınlar filminin sonunda çalmıştı.<br />
<br />
Bak şimdi birden aklıma geldi.<br />
<br />
Bu bahar döneminde kafayı yiyorum ben. Üzerimde nasıl bir tembellik, nasıl bir ağırlık var tarif edemem.<br />
<br />
Böyle bütün gün boş durmak istiyorum, çalışasım yok. İşleri mümkün olduğunca savsaklamaya çalışıyorum, ancak mecbur olduklarımı yapıyorum. <br />
<br />
Sabahları kalkasım yok yataktan, sersem gibi fırlıyorum zorla, kahve içmeden kendime gelemiyorum. <br />
<br />
Doğaya, hayvanlara, insanlara, her şeylere aşık olasım var, yeniden doğasım var, ölesim var.<br />
<br />
Her şey aynı anda var.<br />
Bahar var, umut var :)Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-90503633863684439482011-03-14T21:35:00.001+02:002011-03-14T21:36:24.703+02:00Sanıyor Musun ki Dünya Senin Ekseninde Dönüyor<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://slaughteringthesheep.files.wordpress.com/2009/10/ego.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" q6="true" src="http://slaughteringthesheep.files.wordpress.com/2009/10/ego.jpg" width="213" /></a></div>Sen sanıyor musun ki dünya senin ekseninde dönüyor? Sanıyor musun ki kimsenin başka hayatı yok ve tek derdimiz sensin? Benim için ne yaptın bugüne kadar bunu hiç düşündün mü? Ne kadar verdin ki, şimdi zamanı gelince almak istiyorsun? Ben anlamıyorum seni, kendi acını yaşayacağına kin beslemeye niyetlenmişsin.<br />
<br />
Sarfettiğin kötü sözcüklere acımıyor musun? Kendi içine kapansana, kendi acını yaşasana.<br />
Ama sen o kadar kendine dönüksün ki, kendi acın bile "sana ait" olduğu için değerli. Sanıyorsun ki bizler de senin için yaşıyoruz.<br />
<br />
Öyle değil ne yazık ki. bunu kabul et lütfen. Yok, kabul edemezsin sen, böyle doğmuşsun, çevrende seni besleyen sersemler olduğu müddetçe, ki hep olmaya devam edecekler, sen başka türlü olamazsın.<br />
<br />
Sen nasıl olursan ol, umrumda degil ama bana huzursuzluk verme ve benden uzak dur lütfen!!<br />
Neyse ki çok kindarsın, unutmazsın sana değer verilmemesini, böylelikle uzaklaşırsın bizden.<br />
<br />
Böyle umuyorum ben.Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-32641584538911613132011-03-05T21:19:00.001+02:002011-03-06T13:34:09.160+02:00Gençlik mi? Sorumluluk mu?Genç olmak ne güzel diye düşünürken, aniden düşünceler kafamda değişti, değişti ve birden şu noktaya geldim: güzel olan genç olmak değil, sorumluluklarının olmaması!!<br />
<br />
Eski albümlere baktım akşam akşam. ve tabi ki depresyona girdim :) Çok değil 7-8 sene önce, öyle gençmişim ki, suratım öylesine duru ve yalınmış ki.<br />
Şimdi suratıma bakınca- hala çok gencim biliyorum- ama hafiften bir yorgunluk var yüzümde. Eski pürüzsüz hali yok sanki. Kesin yaşlandım, farkediyorum. "Ahh ahh yıllar nasıl da çabuk geçiyor, giden gençliğimiz gelmiyor", edebiyatı yapmayacağım. <br />
<br />
O zamanlar gençtim evet. Ama sorumluluklarım da yoktu bir yandan. En büyük sorumluluğum okulumu bitirmek, dersimden geçmek, iki üç kuruş harçlık kazanacağım işlerde çalışmaktı. İnsanın böyle basit sorumlulukları olursa tabi ki resimlerde genç çıkar. Gerçi o yıllarda, bu sorumluluklarımı da ciddi işler sanırdım. <br />
<br />
Şimdi ise durum ne kadar farklı. Başka insanların hayatlarından da sorumluyum. Belki de değilim, herkes kendi hayatından sorumlu. Ama yok yok, yine de onlardan da sorumluyum. İşime zamanında varmaktan, erken çıkmamaktan, en iyi şekilde yapmaktan da sorumluyum. Kaynanam ile ilişkimi korumaktan, , annemi idare etmekten, yok ondan, yok bundan da sorumluyum. Saçma sapan yükler omuzlarıma biniyor, sonra da suratlarımıza yansıyor çekilen fotolarda.<br />
<br />
Aman neyse, iyice kafam karışmış benim. En iyisi biraz uzaklaşayım :)<br />
<br />
Haa bitirmeden, şunu da ekleyeyim: her insan hissettiği yaştatır diye avunalım. Mesela ben 22 yaşındayım :)Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-14557397723346167852011-03-03T22:09:00.001+02:002011-03-03T22:09:02.050+02:00Parçalanan Resim<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjDD82s98vM749d2n4b1LBqERCVQ4m3jjnC-hs4X3-uP_eMLMcuDvNl7D4Gx-gefI5QG4-KzKrBHbqSrNlncgsinmjlHt8BduFly4hypLEAnEARJb4Kb0_aGJeRiVQUjMolNv9Vend8lzq/s1600/bosanma-orani-yuzde-40-artti.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" l6="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjDD82s98vM749d2n4b1LBqERCVQ4m3jjnC-hs4X3-uP_eMLMcuDvNl7D4Gx-gefI5QG4-KzKrBHbqSrNlncgsinmjlHt8BduFly4hypLEAnEARJb4Kb0_aGJeRiVQUjMolNv9Vend8lzq/s1600/bosanma-orani-yuzde-40-artti.gif" /></a></div>O zamanlar sevgilim olan kocamla, ilk birlikte olduğumuz zamanlardı.<br />
<br />
Bana "seni kardeşim ve eşiyle tanıştırmak istiyorum" demişti. Panik olmuştum. Sevgilimin ailesinden birileriyle tanışacaktım. Nasıl insanlardı acaba? Beni sevecekler miydi? Ben onları sevecek miydim? <br />
<br />
Evlerinden içeri girerken acayip endişeli olduğumu hatırlıyorum. Hiç tanımadığım bu insanların neden evine gidiyorum demiştim kendi kendimi? Saçmalıyordum evet, o kesin. Ama olsun, zarar varsa ortada, ne kadar ötesinden dönersem kardı çünkü.<br />
O gün harika geçti, çok sevdim onları, ne hoş bir aile dedim kendi kendime. Ne kadar birbirine düşkün insanlar. Ne kadar uzun zamandır birlikteler. Yaşasın, bu aile benim ailem olmalıydı.<br />
Öyle laylaylom günlerin birinde, Büyükada'ya gittik, neşe içinde fayton turu yaptık. Üşenmedik Aya Yorgi'ye çıktık. Nefis bir gündü, sanki bir cennet. Çok mutlu olduğum günlerden biriydi o gün. Hala, o gün çektiğimiz resimlere bakar mutlu olurum.<br />
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Gel zaman git zaman, çocukları oldu. Sonraları öğrendim ki aslında benim gördüğüm gibi degil madalyon. Diğer yüzü de var. O kadar da mutlu değiller. Ortak zevkleri çok az, paylaşımları yok gibi bir şey. Yıllardır birlikteler. Artık bıkmışlar birbirlerinden. Her ikisi de bağımsız hayatlar yaşıyor. Tek ortak noktaları kullandıkları anahtar.</div><br />
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Kimi zaman evlerine gittiğimizde kavgaya tutuştular sebepsiz yere. Kimi zaman dolaylı olarak aldım mutsuzluk haberlerini. Boşanacaklarını duyardım ara sıra. İnanmak istemezdim, ne de olsa küçücük oğulları vardı. Evlilik gibi boşanmak da şakaya gelmezdi. Ben böyle kodlanmıştım.</div><br />
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Onları tanımamın üzerinden yıllar geçti, sanırım 8 yıl. Bugün bir telefon aldım: Boşanmışlar. <br />
Ayrı hayatlar yaşayacaklar. Kocamın kardeşi ve onun eski karısı olarak, ortak bir çocuk büyütecekler.</div>İçim çok buruk. Konsolun üzerinde düğünlerinde çekilmiş resimleri duruyor. Az sonra o resmi indireceğim aşağı. Yerine kendi çocuğumun resmini koyacağım <br />
İçim buruk, önümüzde yeni umutlar...<br />
<div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"></div>Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-16869209969068018402011-03-02T12:02:00.001+02:002011-03-02T12:02:39.064+02:00KıstırıldıkKendimi tamamen kuşatılmış ve kıstırılmış hissediyorum. İçim parçalanıyor bulunduğum tüm ortamlardaki bu baskıyı gördükçe. Ruhum daralıyor.<br />
<br />
Saçma sapan bir nedenle blog'lara erişimimiz yasaklandı. Tabi ki bir yolunu bulduk, DNS ayarlarımızı değiştirdik ve erişiyoruz iyi kötü. Çocukluğumda "Kızım Olmadan Asla" kitabı ile ilk kez tanıdığım "o korkunç" ülkeye benziyoruz.<br />
<br />
Biliyor musunuz, o ülkede aslında her şey var, içki de içiyorlar, uyuşturucu da kullanıyorlar, seks partileri de yapıyorlar, zina da yapıyorlar, donla da geziyorlar. Ama görünüşte her şey yasak. Herkesin kafası "o yasağı nasıl deleriz"'e odaklanmış durumda. İnsanlar sürekli yasak delmek için daha da uç noktalara gidiyorlar. Biliyorum çünkü oralı bir arkadaşım var.<br />
<br />
Bizim durumumuz da biraz öyle degil mi? Youtube yasaklandı, hemen k-tunnel çıktı, tak girdik Youtube'a.<br />
Bunu hiç mi duymamıştı yasağı koyanlar?? <br />
<br />
Şimdi blog'lar yasaklandı, yine giriyoruz. Giriyoruz girmesine ama izlediğim bütün blog'lar silinmiş. Geçici bir süre için böyle, sonra düzelecek diye düşünüp bekleyeceğim. İzlediğim tüm blog'ları tek tek bulmak o kadar zor ki.<br />
<br />
Neyse, evde bayık bayık otururken bari dedim Migros Sanal Market'den haftalık sipariş vereyim. 8'li bira alayım, bir de üstüne şarap patlatayım, akşam hafiften demleniriz. Bir de ne göreyim: Migros Sanal Market'de artık alkollü içki satışı yok.<br />
<br />
Hadi bakalım hoppaaaa.Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-30801078397619588842011-02-24T22:08:00.001+02:002011-02-24T22:11:02.213+02:00Domino Etkisi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB8IutvkhU4GZhmbRZUbdtGO5mhowEkrOhJaavqsSEhfEIk_bDBXVsUd6dg0d728nT_3aF0kdeePvFSZkb_ByQXeepAEXHtEZ_5KG1YgXUeep1yNAEDToYMM-p_wflP6PymACRYlH9oAg/s1600/domino.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" l6="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB8IutvkhU4GZhmbRZUbdtGO5mhowEkrOhJaavqsSEhfEIk_bDBXVsUd6dg0d728nT_3aF0kdeePvFSZkb_ByQXeepAEXHtEZ_5KG1YgXUeep1yNAEDToYMM-p_wflP6PymACRYlH9oAg/s320/domino.jpg" width="320" /></a></div>İçinde bulunduğum ortamda bir huzursuzluk varsa, ister istemez olayların dışında kalamıyorum ve kendimi ortamdan soyutlayamıyorum.<br />
<br />
Benim doğrudan mutsuz olmama neden olacak bir şey olmasa bile, başka insanların mutsuzluğunu kendi mutsuzluğum ilan ediyorum. Sonra bir de bakıyorum ki en mutsuz kişi olmuşum.<br />
<br />
Bundan 5 yıl önce, binbir umutla başladığım bir işim vardı. Tüm kariyerim boyunca orada çalışmayı hayal ederek başladım işe. Acayip içime sinmiş durumya yani, siz düşünün.<br />
<br />
O dönemde proje ekibimiz vardı. 3 kız olarak bütün gün deli gibi çalışıyorduk, aralarda da müşterinin dedikodusunu yapıyorduk falan. 5.ayın sonunda, yaptığım işe bayılan, çalıştığım şirkete hayran bir insan olmuştum bile.<br />
<br />
Sonra aniden ufak tatsızlıklar başladı. Projede stres arttı, diğer arkadaşlarım 1-2 kişiyle çatıştı, şirket onlara 1-2 haksızlık yaptı filan. Doğrudan benimle ilgili olmayan bu ufak sinekler, en çok benim midemi bulandırdı.<br />
Artık aralarda yaptığımız dedikodulara, bir de şirketi çekiştirmek ve hafif hafif mutsuz olmak eklenmişti.<br />
<br />
Günler geçtikte tadımız iyice kaçtı. Olayla ilgisi olmayan zavallı ben, kaosun başında yer almaya ve şirketten nefret etmeye başladım.<br />
<br />
O kadar soğudum ki, 1 yılın sonunda işimi değiştirdim. Diğer 2 arkadaşımsa hala o şirkette :)<br />
İş değiştirdim diye pişman olmadım ama aynı duruma bir kez daha düşmek istemem.<br />
<br />
Genel olarak, boş konuşmaları, kaotik olayları, bombaları seven biri olduğum bu noktaya geldim, bunu biliyorum. <br />
Ama şunu söyleyebilirim ki, aradan geçen 4 senenin sonunda daha akıllı davranabiliyorum.<br />
Şimdiki işimde de bir çok arkadaşım demotive, iş değiştirenler var, ama bu kez "sakin ol"diyorum kendi kendime, "sakin ol,yavaş ol, bekle ve gör"<br />
Tecrübe böyle bir şey sanırım.Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-15146569702483468122011-02-21T21:06:00.001+02:002011-02-21T21:07:18.011+02:00Sedoş'umun Mimi<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sedoşum çeşitli anket soruları sormuş, bana cevaplamak düşer.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">1-Gün içinde eğer gerçekleşirse şok geçireceğin şey:</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bizim bölümün Levent'e taşınacağını öğrenmek</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İkinci kez hamile olduğumu öğrenmek</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Terfi ettiğimi öğrenmek</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ne çok şeye şaşırıyorum, şaşkın Bero :)</span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">2-Gördüğün zaman eğer almazsan uyuyamam dediğin şey:</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Harika bir tatlı, mesela profiterol, veya çilekli tart veya cheesecake</span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">3-Uğruna diyetini bir kalemde bozduğun şey:</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Valla o anda canımın çektiği her neyse, hemen bozarım diyetimi. Mesela tatlı bir şeyler, ohhh miss</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">4-Uğurun var mı, uğurun?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sanırım uğurum yok, ama düşündüm de, en iyisi minik oğlanım uğurum olsun :)</span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">5-Kendine en yakıştırdığın renk:</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gri ve bej . Çok karaktersiz olan bu 2 renk :)</span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">6-En sevdiğin takın:</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kısmet by Milka'nın tasarladığı bütün takılar. Madalyonum, yüzüklerim, bihter kolyem ve bilekliklerim.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">ilgilenirseniz </span><a href="http://www.kismet-tr.com/"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">www.kismet-tr.com</span></a><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">7-Takıntın?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ohoo bissürü var diyebilirim. <br />
Evde, holün ışığının kapalı olması,</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Dolap kapaklarının kapalı olması, </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Masamdan kalkarken bilgisayarımın log off olması</span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">8-Bavulum çoktan hazır,gitmek istediğim şehir,ülke?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Paris ve New York. GÖrdüğünüz gibi oldukça basit istekleri olan ve azla mutlu olan bir insanım :)</span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">9-Ben bu şarkıyı duyunca şakırım:</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">REM, losing my religion</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">AAA, çok ecnebisin, Türkçe bir şarkı söyle derseniz, o zaman da "Ada sahillerinde bekliyorum" derim :)</span><br />
<br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">10-Solunda ne var?</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Şu anda, minik oğlanımın oyun parkı ve parkın içindeki oyuncakları var </span>Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-53107755927483621242011-02-10T21:26:00.001+02:002011-02-10T21:28:43.762+02:00Hiç Tanımam Seni Hülya!İlk ergenlik dönemim Hülya'nın şiir kitabını okuyarak geçti. Bugün aniden nasıl da hatırladım seni.<br />
<br />
Hatırladım ama seninle ilgili tek hatırladığım yemyeşil gözlerin ve yazdığın/aşırdığın o birbirinden güzel şiirler ve tabi ki yaşadığın o büyük aşk.<br />
<br />
13 yaşındaydım, en iyi arkadaşım, Fulya idi. Bir ablası vardı Fulya'nın, adı Eda. İşte Hülya, Eda'nın arkadaşıydı ve o sırada 18 yaşındaydı. Nasıl da büyüktü ve güzeldi. Her şeyi bilirdi bize göre, aşkı tanırdı, hayatı tanırdı.<br />
<br />
Şiir defteri Eda'da dururdu. Bir gün gizlice o defteri çaldık ve bizim eve getirdik. <br />
Kalbim küt küt çarparken, bütün şiirleri okuduk bir çırpıda. Sonra bir daha, sonra bir daha.<br />
Günlerce okudum o defteri, aşka aşık oldum, Hülya'ya hayran oldum. O şiirlerle büyüdüm.Kendi şiir defterimi yarattım, sevdiğim şairlerin şiirlerini kopyaladım o deftere.<br />
<br />
Yıllar geçti, 18 yaşımda oldum, sonra 20, 25 ve sonra 30. Geçti işte yıllar. O defter nerede hatırlamuyorum, attım mı? onu da bilmiyorum. Ama bugün Hülya'yı düşündüm, acaba istediği hayatı yaşayabiliyor mu? mutlu mu?<br />
<br />
İlk gençlik çağlarımda salçalı makarnayı yoğurtla karıştırıp birlikte yediğimiz, beş parasız, belediye otobüsü ile Etiler'e gidip, Bebek yokuşundan aşağı yürüdüğümüz, Bebek Kahve'de çay içtiğimiz, hayaller kurduğumuz, ilk aşkı ile evlenen arkadaşım Fulya yok. Onun ablası, Eda yok. Hülya zaten hiç yok.<br />
Anılarım tam, ama çocukluğum biraz eksik. <br />
<br />
Fulya yanımda olsaydı keşke, keşke küsmeseydik yıllar önce, keşke onun sevgili yeğeni Can'ı kucağıma alabilseydim, geçmişim benimle olsaydı.<br />
<br />
Keşke demeyelim, pişmanlık duymayalım, geleceğe bakalım diyerek toparlanalım.Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-80034879099557436042011-02-02T20:57:00.001+02:002011-02-02T20:58:30.736+02:00Arabesk Düşünceler<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi48nMOFkzUm-NNmILKaxBBJiFGrdycWnEfvyFU4fR8QTdFQN_wHAIg-DSlXol2rp3p0IAOWuZ8E-BGcF6z5A57OgSz5jB3UQixejYZFJM-fUTyAvcxYZmhODYkHCLJF5Yy515NRBWRsGIr/s1600/cosku.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="241" s5="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi48nMOFkzUm-NNmILKaxBBJiFGrdycWnEfvyFU4fR8QTdFQN_wHAIg-DSlXol2rp3p0IAOWuZ8E-BGcF6z5A57OgSz5jB3UQixejYZFJM-fUTyAvcxYZmhODYkHCLJF5Yy515NRBWRsGIr/s320/cosku.jpg" width="320" /></a></div>Çok mutlu olduğumu hissettiğim anlarda, bu hissimi dışarı vurunca aniden "aman aman çok da söylemeyeyim, kötü bir şey" olur diye düşünmem ne kadar acı.<br />
<br />
Mutluluklarım da, mutsuzluklarım da çok değişken aslında. Bir sabah uyanıyorum, nasıl bir coşku. Neşe içinde gidiyorum işe, içim pır pır. Ne güzel bir hayatım var, her şey mükemmel, yaşasın, oley oley diyorum.<br />
Sonra aniden bir şey oluyor, içime bir sıkıntı, bir tatsızlık çöküyor. Sanırsın "dünyanın en mutsuz kişisi" oluyorum.<br />
<br />
Acı olan ise, mutlu olduğumu kendimi itiraf etmeye korkmam oluyor. Kendime veya bir başkasına.<br />
Çok mutluyum, dedikten sonra bir düşünüyorum. Niye? Çünkü fakir edebiyatını seven bir toplumda büyümüşüm. "Çok gülme, gülmek ağlamak getirir" laflarını hatırlarım bir yerlerden. Bize öyle öğretildi, "hiçbir zaman çok mutlu olduğunu söyleme, göz değer" derdi rahmetli dedem. Derdi ki "en iyi gününüzde bile, eh işte idare ederim" diyin soran olursa.<br />
<br />
Kafamda öyle bir yer etmiş ki, içimdeki coşku fazlasını dışarı taşırmadan önce veya genelde taşırdıktan sonra durup düşünüyorum. Aman diyorum, acaba kötü bir olay olur mu şimdi ve mutluluğum bozulur mu?<br />
Halbuki ne kadar yanlış. Yaşıyoruz işte, 3 günlük dünyada. Ne var yani, niye çok mutluyken birden kötü bir şey olsun? Hayat hangi açıdan baktığına bağlı olarak bu kadar sık değişen bir şeyse, o zaman neden kötü açılardan bakalım ki? Neden yaşamayalım neşemizi?<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div>Fakir edebiyatını sevmediğime karar verdim. Acınacak insan tripleri, hep bir üzüntü, hep bir burukluk, hep bir eksiklik. Olmasın benim hayatımda. SevmiyorumBerohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-17981009607565032522011-01-31T21:31:00.000+02:002011-01-31T21:31:08.180+02:00Yemek Yemeyi Seven Kişiler Zayfıtır<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidBZ4uaFMblolmvc5mBW7yuDKOFjqAq2Jf1J9nwwCY680AT3IdQcTuaQRSsrn5V-yFXY7EN1t6RBFGB9ulEomxOjYGU_BHyDt-1J-9X2nBxVSqHwMobTWWiYOmCFtWm9o9g1EnKc98MAtl/s320/bebekyemek.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" s5="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidBZ4uaFMblolmvc5mBW7yuDKOFjqAq2Jf1J9nwwCY680AT3IdQcTuaQRSsrn5V-yFXY7EN1t6RBFGB9ulEomxOjYGU_BHyDt-1J-9X2nBxVSqHwMobTWWiYOmCFtWm9o9g1EnKc98MAtl/s320/bebekyemek.jpg" /></a></div>Ne garip bir başlık değil mi? Böyle yazınca çok saçma olduğunu düşünebilirsiniz. Bir insan hem yemek yemeyi severken hem de nasıl zayıf kalabilir ki? Bu sorunun cevabını bugün öğrendim ve çok mantıklı göründü bana, bakalım siz de öyle düşünecek misiniz?<br />
<br />
Rejim yapmak çok zor, yaşamayan bilmez. Sabah kibrit kutusu kadar peynir, ara öğünde 3 badem, 1 kayısı, öglen salata, akşam ızgara tavuk. Yazarken içim daraldı. Saçmalık, allah kimseyi rejim yapmak durumunda bırakmasın. Ben rejim ihtiyacım olan dönemlerde bu şekilde yapamıyorum, kolayı seçiyorum ve çok çok az yiyorum. Mesela akşamları aç sefil yatıyorum, 3 gece midem kazınarak uyuduğumda direk zayıflıyorum. Tabi sonradan kömüş gibi yememek gerekiyor. Vermem gereken kilo miktarı az olduğu için bu taktik işe yarıyor. Ama mesela 20 kilo vermem gerekseydi, kısa süreli açlıkla kilo vermek mümkün olmazdı.<br />
<br />
Neyse, bir arkadaşım var, kendisinin çok kilo vermesi gerekiyor. Dönemsel olarak rejime giriyor, 1.ayın sonunda bıkıyor, biraz kilo vermişken rejimi bırakıyor,sonra hoppp yeniden aynı kiloda.<br />
Korkunç bir kısırdöngü içinde yaşayıp gidiyordu. Taa ki değişik bir diyetisyen ile karşılaşana kadar.<br />
Bu diyetisyenin tarzı çok farklı. <br />
<br />
Şişman insanların kontrolsüzce yemek yediğini, ne yediğini bilmeden lokmaları hızla ağızlarına attıklarını düşünüyor. Hatta sırf bu nedenle çocuklara TV önünde yemek yedirmeyin, ilerleyen yaşlarda obeziteye kadar giden kilo sorunları yaşayabilir diyor uzmanlar.<br />
Bu diyetisyene göre yemek bir rituel, sonuna kadar tadına varılması gereken bir seans. Yavaş ve küçük lokmalar halinde, ne yediğini farkederek yiyin diyor. Az yiyin ama istediğiniz her şeyi yiyin. Düşünerek, zevk alarak, tadına vararak diyor. Eğer yemekhanede o gün çıkan tatlı sevdiğiniz ve iyi yapılmış bir tatlı değilse, sırf yemiş olmak için yemeyin diyor. Bu da demektir ki bizim yemekhaneden tatlı yenmez. Bir de akşam 20:00 sonrasında kesinlikle bir şey yemeyin, ne meyve, ne sebze, ne de tabi ki abur cubur. <br />
<br />
Yemek yemeyi seven kişiler, bunu tadına vararak yaptıkları için karınları doyunca farkedip yemeyi kesiyorlar. Oysa bilinçsizce yemek yiyen kişilerin karnı doyunca beyne"doyma" sinyali gitmiyor ve yemeye devam ediyorlar.<br />
Bu paylaşım sonrası bende bir aydınlanma oldu. Akşam eve gelince biraz pilav ve biraz da kıymalı bezelye yemeğini zevk alarak yedim. Sonra bir tane de mandalina yedim, görseniz bir tokum bir tokum şimdi.<br />
Hadi bakalım hayırlısı...Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-83234350641558915532011-01-28T20:38:00.001+02:002011-01-28T20:58:46.109+02:00Kendinden Vazgeçmek<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.darwininbilmedikleri.com/images/kugu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="248" s5="true" src="http://www.darwininbilmedikleri.com/images/kugu.jpg" width="320" /></a></div><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Son zamanlarda farkettiğim bir şey beni gerçekten dehşete düşürüyor.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />
</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kesinlikle genelleme yapmıyorum, mutlaka bu şekilde olmayan insanlar var.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />
</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ama ögle yemeği sonrası kahve içerken ve geyik yaparken gözlemliyorum ki; kadınlar, özellikle de çalışan zavallı kadınlar, çocukları olduktan sonra onlarla uğraşmaya, tüm boş vakitlerini onlara ayırmaya o kadar alışıyor ki, herhangi bir T anında artık çocuk kapsama alanının dışına çıkınca sudan çıkmış balığa dönüp, kalan boş vaktini nasıl geçireceğini bilemiyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Çocuğu olmadan önce, renkli olduğunu söylediği bir hayatı vardı. Kocası ile başbaşa sinemaya gider, arkadaşlarıyla gece dışarı çıkar, spora gider, hatta sosyal yardım kuruluşlarına bile zaman ayırırmış. Ayırırmış diyorum çünkü ben bu dediklerini yaptığını hiç görmedim. Sonra bebeği olmuş, minnak yavrusuna kendini o kadar adamış ki, bebeği 5 yaşına gelene kadar 1 gece bile ondan ayrı kalmamış.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Hatta 10.evlilik yıldönümlerinde, kocası ile kalacakları on numara suit otel odasına üçü beraber gitti. Bu olayın trajik kısmı bence. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Neyse gel zaman git zaman, oğlancık 5 yaşını bitirdi ve geçen yaz tutturdu “ben ananemlerin yazlığında kalmak istiyorum” diye. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />
</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Çocuğu orada bırakıp karı koca İstanbul’a döndüler. Asıl travma o noktada başladı. Kadıncağız özgürdü evet ama yapacak bir şey bulamıyordu. 10 günün sonunda bana “Doruk olmadan zamanımı nasıl geçireceğimi bilmiyorum, arayacağım ve kız kıza dışarı çıkabileceğim hiçbir arkadaşım kalmadığını farkettim, sanırım 2.çocuğu yapmamın zamanı geldi” diyince benim için söz orada bitti.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İşin komik tarafı ise şu: Anne, İstanbul’da “oğlum da oğlum” diye inlerken, çocuk Çeşme’de annesini anmadan mutlu mesut deniz girip duruyormuş. </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bizim anne iyice depresyon oldu bunu öğrenince.</span><br />
<span style="font-family: Arial;">Kesinlikle kimseyi yargılamıyorum, hatta çok da iyi anlıyorum. Kendin olarak kalabilmek ve kendini bir insana adamak, mutluluğunu, üzüntünü, heyecanını bir başka insana bağlamak arasındaki çizgi o kadar ince ki, insan çizginin öteki tarafına geçince artık aynı kişi olamıyor.</span><br />
<span style="font-family: Arial;">Evlatlarımızın varlığı elbette ki hayatımızı değiştiriyor, elbette ki hayata bakışımızı da değiştiriyor, zor olsa bile çok hem de çok keyifli bir meşgale, hatta yaşam amacı.</span><br />
<span style="font-family: Arial;">Ama yaşamının tek amacı haline gelmemeli çünkü ne yazık ki çocuklarımızın bizim onlara bağlı olduğumuz kadar bize bağlı olamıyor. Yaşamın doğal düzeni gerçek sevgiyi tek yönlü kılıyor. Tüm sevginin ötesinde, insan kendisine olan sevgisini kaybetmemeli.</span><br />
<span style="font-size: x-small;"></span>Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-35220371661371729872011-01-12T16:47:00.000+02:002011-01-12T16:47:41.889+02:00Gelecek, Gelmesin HemencecikÇok sevdiğim bir yazısı var Ece Temelkuran'ın. Nar Kalpler başlıklı.<br />
Diyor ki bu yazısında: "Sıradan insanlarız biz, en zoru bizimkisi. Limon kokulu çöp torbaları, kirece karşı çamaşır makinesi tozları, banka kredisinde yüzde 0.1'lik faiz indirimi pazarlıkları, çok erken sabah servisi saatleri, üçlü saç bakım setleri, gece "chat"lerinde zayıf bir "Paris'te Son Tango" ihtimali..."<br />
<br />
Benim motivasyon kaynaklarım ne diye düşündüm, 19 Mayıs'da ne yapacağım, yaz tatilinde nereye gideceğim, Film festivalinde hangi filmleri göreceğim konuları.<br />
Sürekli geleceğe yönelik planlar, önüme hep bir "sonraki adım" koyarak mutluluğu ona bağlamak.<br />
Şimdilerde 19 Mayıs seyahati planlama peşine düştüm, henüz Ağustos ayındaki yaz tatilini düşünemiyorum , sadece arada aklıma geliyor.<br />
Geleceği planlıyoruz sürekli ve sürekli. Hedefler koyuyoruz kendimize. Ev kredisini biteceği, yaz tatiline gideceğimiz, bayramda ne yapacağımız yönünde. Hep geleceğe yönelik, hep ileriye dönük.<br />
Sonra durup düşünüyorum. Ev kredisini 63 aydır ödüyoruz, önümüzde kaldı 21 ay. O bitince ne olacak?<br />
Ne olacak biliyor musunuz? Ömrümün 7 yılı bitmiş olacak. <br />
Gelecek gelsin istiyoruz, ama geleceğin gelmesi artık yaşlanmak demek.<br />
20'li yaşlarım bitti. 30'lardayım. Geleceği planlayarak bugünlerimi kaybetmek istemiyorum.<br />
Evet 19 Mayıs'da Fransa'ya gitmek istiyorum ama 19 Mayıs hemencecik gelmesin, o zamana kadar geçen zamanın tadına varayım istiyorum. Ev kredim hemen bitmesin, yaz tatili hemen gelmesin. Hem bak kış da güzel. 12 Ocak çok güzel bir gün.Hemen haftasonu olmasın. Cumayı iple çekmeyeyim. Bugünü yaşayayım. Bu anın tadını çıkarayımBerohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-25769760726328730132010-12-11T20:48:00.000+02:002010-12-11T20:48:38.349+02:00En Önemli Şey Sağlık, Gerisi Boş<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://i2.squidoocdn.com/resize/squidoo_images/-1/draft_lens1570032module20608682photo_1236959117Doctor_-_Chud_Tsankov_Illustrations.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="316" n4="true" src="http://i2.squidoocdn.com/resize/squidoo_images/-1/draft_lens1570032module20608682photo_1236959117Doctor_-_Chud_Tsankov_Illustrations.jpg" width="320" /></a></div><br />
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Koşturmaca ile geçiyor günlerimiz. Çoğunlukla saçma sapan şeylere üzülerek ve kızarak.</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Günüm yollarda sersefil olarak geçiyor. </div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Kaç senedir bu işi yapmaktan çok sıkıldım, zaten terfi şansım da yok, kariyerimin zirvesindeyim. </div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Beni artık sevmiyor mu? Neden aramıyor? Onu özledim.</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Patronum neden öyle davrandı? </div>Çocuğum neden ödevlerini son ana bırakıyor? <br />
Neden arabayı değiştirecek paramız yok? <br />
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Ev kredisinin bu ayki taksidini nasıl ödeyeceğiz?</div>Neden sevgilim yok? Neden yalnızım? Neden çocuğum yok? Neden neden neden??<br />
<br />
Bomboş şeyleri kafamıza takıp duruyoruz, sırf üzülme duygumuzu tatmin etmek için.<br />
Oysa gerçek üzüntü, gerçek sıkıntı , sağlık sorunlarıdır, bilinmeyen dertlerdir.<br />
Annem der ki "Allah bilinmeyen dert vermesin". Vermesin ki hem de nasıl!! <br />
Bilmiyoruz ki,sıradan insanlarız, mecburen doktorların her dediğine güvenmek zorundayız, başka çaremiz yok.<br />
Küçük bir çocuk düşünün, hepimizin çocuğu gibi: neşe dolu, okul çağında, tek derdi "havanın güzel olması ve bahçeye çıkmayı istemek" olması gereken bir çocuk.<br />
Bir hastalıkla mücadele ediyor. Nasıl bir hastalık olduğu belli değil, milyonda bir görünen cinsten. Neden gelip bu hastalık onu buldu? Bilinmez. Takdir-i ilahi. <br />
Sık sık sesi kısılıyor, hiç duyulmaz oluyor. O uğursuz virüs boğazını sarıyor üzüm salkımı gibi tek tek.<br />
Sesi çıkmıyor çocuğun.<br />
Ameliyat masasına yatırıyorlar onu, boğazını temizliyorlar, yeniden sesi çıkıyor. Aradan 1 ay geçiyor. Hoppp, tekrar kesiliyor sesi. Oysa o bağırarak futbol oynamak istiyor, sesi olsun istiyor.<br />
Doktorlarsa diyor ki "olabilecek en iyi şey, sesinin kısılması, dua edin ki sadece sesi kısılsın".<br />
Nefes alamamak da var çünkü bu işin sonunda.<br />
Ne olduğu bilinmiyor. Evet tıp çok ileri ama yine de bilmedikleri bir şeyler var doktorların ve biz mecburen onlara inanıyoruz . Her şeyin iyi olacağına, o küçük çocuğun iyileşeceğine inanmak zorundayız.<br />
İnanıyoruz, napalım, elimizden gelen bir şey yok. Çaresizlik en kötü şey.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"><br />
</div>Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-15140093462177993882010-12-09T22:50:00.000+02:002010-12-09T22:50:33.753+02:00Firarperest - Dünyayı Görmeli<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6wE4HpXJOCjHpT1SoPOfWzI9M2aU7azkoEV-hCLY-GP-yQei43BegOvHTC0eXvgemjKrnlxfN1S9AsHe4qEqG09hRDnq0O9YlOonnOXhwPlpqFEMqzYHMu5N90BVhnXKJ7oOfI9QzAzIi/s1600/d%25C3%25BCnya.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" n4="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6wE4HpXJOCjHpT1SoPOfWzI9M2aU7azkoEV-hCLY-GP-yQei43BegOvHTC0eXvgemjKrnlxfN1S9AsHe4qEqG09hRDnq0O9YlOonnOXhwPlpqFEMqzYHMu5N90BVhnXKJ7oOfI9QzAzIi/s320/d%25C3%25BCnya.jpg" width="240" /></a></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Elif Şafak'ın son kitabı Firarperest'i bayılarak okuyorum. İkişer sayfalık deneme yazılarını toparlamış, herkesin kendi hayatından bir parça bulabileceği bir kitap ortaya çıkarmış, yani yine döktürmüş.</span></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Kitapta yer alan bir hikayeden bazı alıntılar yapmak istedim, bakalım bu hikaye size bir şey çağrıştıracak mı?</span></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Vaktiyle çocukluğumun Ankarası'nda, durmadan konuşma ve hareket etme yeteneğine sahip ama bir o kadar da ketum ve sır saklayan bir kadınlar dünyasının içindeydim. Tüm bu kadınların kendi aralarında tıkır tıkır işleyen bir iletişim ağları vardı. Ne vakit birbirleriyle haberleşmek isteseler, biz çocukları ulak olarak kullanırlardı. Vızır vızır evden eve gider gelirdi ufak ulaklar, çoğu zaman taşıdıkları mesajların anlamını idrak edemeden. "Kıymethanımteyze anneannem dedi ki o mesele öyle değilmiş".</span></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">O</span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"> vakit etrafımdaki kadınlardan en çok duyduğum nasihatleri sıralasam alt alta, listenin başında "Dünyayı görmeli" lafını yerleştirmek icap ederdi heralde. "Dünyayı görmeli" derdi, mahallesinden nadiren çıkan bu kadınlar. Sorsanız, dünya mutlaka gidip görülmesi gereken bir "şeydi" nazarlarında. Ama hangi yön, tastamam neresiydi? Hangi ülkelere giderse insan "dünya" yı görmüş sayılırdı? Zamanla anladım ki, Doğu ya da Ortadoğu "dünya"dan sayılmıyordu. Onları görmek iyi hoş da, insanı başkalaştırmıyordu.</span></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">"Avrupa görmek şart" derdi kadınlar hep bir ağızdan. "Avrupa görmüş insanın hali başka"</span></div><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Avrupa görünce bir başkalık çökecekti üzerimize. </span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Bu kadınların çoğu tatil mefhumundan yoksundu. Kimileri olsa olsa yazları çıkardı mahalleden. Ya memlekete, ya askeri kamplara, ya memur kamplarına, ya orta bütçeli devre mülklere... Hep aynı yerlere giderlerdi hep aynı şeyleri yapmak üzere. Tatile benzemeyen bu tatillerde, kadınlar normalden üç kat daha fazla iş yapar, yabancı yerde tanıdık bir düzen kurar, üç kat fazla yorulurdu. Yorgun dönülürdü tatillerden. Zaten o kadar meraklısı değillerdi bu gitmelerin. </span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Esas Türkiye'nin güneyini, kuzeyini, doğusunu, batısını değil, "dünya"yı görmek lazımdı.</span>Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-1036962876835386132010-12-08T09:03:00.001+02:002010-12-08T09:05:06.314+02:00Mutsuzluk Üçgeni<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://assets.freeprintable.com/images/item/thumb/three-monkeys.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ox="true" src="http://assets.freeprintable.com/images/item/thumb/three-monkeys.jpg" /></a></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Kimi zaman, insanlar arasında masum başlayan bir dialoğun nasıl bermuda şeytan üçgeni misali bir mutsuzluk üçgenine dönüştüğünü görüp hayretler içinde kalıyorum.</span> </div><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">İşyerinde dün yaşanan bir olayda bunu bir kez daha tecrübe ettim. </span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Ayşe, bir süredir gece geç saatlere kadar çalıştığı için ofise öglene doğru geliyor.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Bizim ofis de malum dedikodu kazanı. Mete, Ayşe’nin gece geç saatlere kadar çalıştığından habersiz olarak sürekli işe geç geldiğini Müge’ye dert yanarak anlatıyor. “Bu Ayşe de bu aralar öğlene doğru geliyor, olacak iş değil” diyor.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Bunun üzerine iyi niyetli olan Müge; Ayşe’yi kenara çekip “Mete, her ortamda senin son günlerde işe geç geldiğini konuşuyor, dikkat et” diyor.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Gayet masumca olan bu uyarının devamı şöyle ilerliyor.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Ayşe, Mete’ye gidip “Sen benim arkamdan konuşuyormuşsun, gece geç saatlere kadar çalıştığımı bilmeden, öğlene doğru geliyor” diyormuşsun. “Bu yaptığın doğru değil” diyor.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Tabi Mete dumur oluyor ve yengeç oyunları ile “ben aslında öyle demek istemedim, şöyle demek istedim” filan diyerek lafı kıvırıyor ama olayı orada kapatmıyor, gidip Müge’ye çemkiriyor.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">“Sana söylediğim şeyi neden gidip Ayşe’ye yetiştirdin, sana nasıl güvenebilirim” şeklinde Müge’nin üstüne gidiyor. Müge tabi haklı olduğuna inanıyor ve “ben Ayşe’yi uyardım, insanlar senin hakkında konuşuyor, geç gelme, geç geleceksen de haber ver ki dedikodu olmasın” dedim diyor. </span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Müge gidip Ayşe’ye “ben senin iyiliğin için seni uyardım, neden gidip Mete’ye yetiştirdin” diye kızıyor.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Sonuçta </span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Müge, Ayşe'ye kızgın, güveni sarsıldı. Mete'ye kızgın çünkü onun dedikoducu olduğunu düşünüyor.</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Ayşe, Mete’Ye kızgın çünkü arkasından konuştuğunu öğrendi. Ayşe'ye kızgın değil, biraz mahcup.</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Mete, Ayşe’ye kızgın, çünkü ona söylediği bişeyi hemen Müge öğrendi. </span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Bu 3 kişi de benim arkadaşım ve durduk yere olay kaos ve mutsuzluğa işte böyle çevrildi.</span><br />
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span></div><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Basit konular böyle büyüyor, insanlar böyle kıl oluyor birbirine.</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">En iyisi sanırım istisnasız her konuda üç maymunu oynamak</span><br />
<div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"><a href="http://assets.freeprintable.com/images/item/thumb/three-monkeys.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"></a></div>Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-68704549099941314352010-12-01T20:36:00.000+02:002010-12-01T20:36:40.540+02:00Arkadaşımın Arkadaşı Benim de Arkadaşım Mıdır?Böyle tekerleme gibi bir başlık oldu ama ne zamandır içten içe sorduğum bir soru bu.<br />
<br />
Genellikle farklı ortamlarda, yakın arkadaşlarımın arkadaşları ile biraraya geliyorum. Kimi zaman haftasonları buluştuğumuzda toplu hareket yapıyoruz, kimi zamansa iş yerinde molalarda takılmak durumunda kalıyorum.<br />
Üzüntü ile itiraf ediyorum ki, bazı kişilere hiç ısınamıyorum. Sırf dostumun dostu olduğu için sevmem gerektiğini düşünmeme rağmen bir türlü kanımın kaynamadığı kişiler var. Hatta içten içe şaşırıyorum: dostum bu kişi ile nasıl yakın olabiliyor diye.<br />
Sonuçta, benim elimde olmadan hayatıma girmiş insanlar bunlar ve sanki hep olacaklar gibi. Isınmayı çok denedim ama yok olmuyor, ısınamıyorum ve hatta bazen de kıl oluyorum :)<br />
Buna rağmen görmek ve zaten az olan boş vaktimde rastlaşmak durumunda kalıyorum.<br />
Yok yok bu konuya bir çözüm bulacağım, kimseyi de kırmadan :)Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-76689428405335335052010-11-27T10:57:00.002+02:002010-11-27T11:14:33.462+02:00Değişiyorum<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifIh9qoeBpIH7oYFy2aQ0YfQZ-9eXX_xFzXd19Dlsct96X8cRUhkqZFLqUbeuG18Av0Q8xb6oEFB9u1Ot8hmLzpdgc6sRHDipnRQufYTNmi7Ym9e-njf1zBoNpLprPTFOxwvuWHaDupCiK/s320/tinkerbell-1.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 260px; DISPLAY: block; HEIGHT: 320px; CURSOR: hand" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifIh9qoeBpIH7oYFy2aQ0YfQZ-9eXX_xFzXd19Dlsct96X8cRUhkqZFLqUbeuG18Av0Q8xb6oEFB9u1Ot8hmLzpdgc6sRHDipnRQufYTNmi7Ym9e-njf1zBoNpLprPTFOxwvuWHaDupCiK/s320/tinkerbell-1.jpg" /></a><br /><div>Değişiyorum : Eskiden sadece ilkbahar ve yazı severdim. Sonbahar hüzün, kış mutsuzluk verirdi bana. Şimdiyse her mevsimin tadını çıkarmaya çalışıyorum. İlkbahar'da hafif esintili meltemin çiçek kokularını burnuma sürmesini, yazın sımsıcak güneş altında ısınıp denize atlamayı, sonbaharda yağmuru seyrederken kahve içmeyi, kışınsa ellerim buz kesmiş bir halde açık havada donarak çay içmeyi seviyorum.</div><br /><div></div><br /><div>Değişiyorum: Eskiden yalnız başıma bir restoranda oturmak, yemek yemek ütopyaydı benim için. Hep birilerine ihtiyaç duyar, yalnız dolaşmayı sevmezdim. Şimdiyse hayattan en çok çaldığım anlar, kendi başıma dolaştığım, kitap seçtiğim, mağaza gezdiğim, kahve içtiğim anlar oldu.</div><br /><div></div><br /><div>Değişiyorum: Eskiden haftasonları annemle vakit geçirmeye bayılmazdım, 1-2 saat ancak hoşuma giderdi, hemen arkadaşlarıma kaçmak isterdim. Şimdiyse annem en iyi arkadaşım oldu, onunla olmak, hiç konuşmadığımız zamanlarda bile beni anladığını bilmek, onunla geçmişi, geleceği, güzel günleri konuşmak en büyük zevkim oldu.</div><br /><div></div><br /><div>Değişiyorum: Çünkü yaşlanıyorum ve mecburen yaşlanmanın tadını çıkarmaya çalışıyorum.</div>Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-32774644807315612982010-11-26T22:37:00.003+02:002010-11-27T07:55:34.421+02:00Anket Mim'iSevgili Minimalist beni mimlemiş, bu sorular lise çağlarında yaptığımız anketleri çağrıştırdı bana, cevaplarımı düşüne düşüne yazdım :)<br /><br />1-En sevdiğiniz kelime: Heyecanlanmak<br />2-Nefret ettiğiniz kelime: Şu aralar "anammmm" kelimesine kıl oluyorum ama bu sürekli değişiyor<br />3-Ne sizi heyecanlandırır: Seyircilerin önünce şarkı söylemek :)<br />4-Heyecanınızı ne öldürür: Umutsuz ve ruhu çekilmiş insanlar<br />5-En sevdiğiniz ses: Dalgaların sesi<br />6-Nefret ettiğiniz ses: Trafikte korna sesi<br />7-Hangi mesleği yapmak istemezsiniz: Doktor<br />8-Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz: Şarkıcı<br />9-Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz: Bilmem ki, böyle bir hedefim yok sanırım, kendim olmak güzel bence.<br />10-Nerede yaşamak isterdiniz: İstanbul'da yaşamasaydım, Paris'de yaşamak isterdim<br />11-En önemli kusurunuz: Çok heyecanlı olmak<br />12-Size en fazla keyif veren kötü huyunuz: İçki içmeyi sevmek<br />13-Kahramanınız kim: Kararlı olan tüm insanlar<br />15-Şu anki ruh haliniz: Umutlu ama biraz korkak<br />16-Hayat felsefenizi hangi slogan özetler: "kimseyi yargılama, sadece yaşa"<br />17-Mutluluk rüyanız: dalgalar sahile vururken yanımda sevdiğimle huzur içinde kumsalda yürümek<br />18-Sizce mutsuzluğun tanımı: Çocuğunun sağlıksızlığı<br />19-Nasıl ölmek isterdiniz: Acı çekmeden<br />20-Öldüğün zaman cennete giderseniz Allah’ın size ne söylemesini istersiniz? Cennete gidersem Allah'ın bana "hoşgeldin evine" demesini isterim.<br /><br />Ben de ilk blogger dostum Harikalar Diyarı'nda yaşayan <a href="http://sedasolar.blogsopt.com/">Seda'yı </a>mimliyorum.Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-1955401589312356502010-11-22T20:51:00.005+02:002010-11-22T21:11:37.445+02:00Bebe ile Tatil<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_2OVUn1VQ_4ofsC_H87EwypRco39XXPmJq5GzyIrlQl-XaCeAhnDZW6LoFw4hyrTCqSJVwFz8ACSeNPwczev_gYoOM5Ew3ICZ_9SjXefI3XmfgdZ21RZwUuyhQ_gGxntw1rdJw8C71zNy/s1600/leylek_web1.gif"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 177px; DISPLAY: block; HEIGHT: 155px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5542453403897795458" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_2OVUn1VQ_4ofsC_H87EwypRco39XXPmJq5GzyIrlQl-XaCeAhnDZW6LoFw4hyrTCqSJVwFz8ACSeNPwczev_gYoOM5Ew3ICZ_9SjXefI3XmfgdZ21RZwUuyhQ_gGxntw1rdJw8C71zNy/s320/leylek_web1.gif" /></a><br /><div>Bebeği olduğu için yerlerinden kıpırdamak istemeyen arkadaşlarımı ayıplardım içten içe.</div><br /><div>Ne de olsa, Avrupa'da minnak bebeleri ile gezen bir çok anne-baba görmüştüm ve kararım kesindi: benim de bir gün bebem olursa, onu yüklenip sağa sola gidecektim, gezmemden hiç fedakarlık etmeyecektim.</div><br /><div>Bence arkadaşlarım abartıyordu, bebekle gezmek ne kadar zor olabilirdi ki? Baştan öyle alıştırdım mı hep böyle giderdi, her yere çanta gibi taşırdım sabiyi.</div><br /><div>Gel gör ki iş o kadar basit değilmiş, özellikle benim gibi tatilde ruhen ve bedenen dinlenmek isteyen biri için.</div><br /><div>Burada bahsettiğim 6 ay-12 ay arasında bulunan bir bebek, yani yemek yiyen ve pıtır pıtır emeklemeye başlamış bir canlı türü :)</div><br /><div></div><br /><div>Bayram tatilinde, güzel havadan istifade etme düşüncesiyle, 2 günlüğüne İstanbul yakınlarında sakin bir bölgeye attık kendimizi.</div><br /><div></div><br /><div>O tatilin izlenimlerini paylaşmak istiyorum:</div><br /><div>Bir kere bebekle tatile gidince, kesin olarak öncelik onun ihtiyaçlarına verilmeli; o acıkınca yemeği yedirilmeli, uykusu gelince uyutulmalı, altı kirlenince değiştirilmeli. Çünkü bebeğin ihtiyaçları karşılanmadan kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyorsun. "Amannn rahat olayım, bebek kenarda dursun, bugün de geç yesin ya da uyumasın" gibi düşüncelerin sonunda bebek "deli bebek"oluyor ve ne yediğinden anlıyorsun, ne içtiğinden.</div><br /><div></div><br /><div>Bebeğin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra kalan zaman senin zamanın oluyor ama bu zaman dilimi gerçekten çok kısa.</div><br /><div>Şehirde normal hayatında da bu durum böyle, ama normal yaşamında zaten bunu bilerek yaşıyorsun, yani beklentin yok. Oysa tatilde hedefin dinlenmek, yani normal yaşantının dışına çıkmak. Normal yaşantının dışına çıkamayacaksan o tatil midir? sorarım.</div><br /><div>Bebek ne kadar uslu olursa olsun, emekleme çağındaysa sürekli yerde tepinmek istiyor ve bunu sağlayacak ortam yoksa da canı sıkılıyor.</div><br /><div></div><br /><div>Bir de tabi "yerini yadırgama" durumu var, geceleri fena uyumayan bebek, aniden gece boyunca 6 defa uyanır hale geliyor, dolayısıyla sabah kalktığında, daha doğrusu gece bittiğinde dövülmüş gibi oluyorsun, motivasyonun kalmıyor.</div><br /><div></div><br /><div>Tüm bunlara rağmen çok tatlı oluyorlar, o kısmı apayrı. </div><div>Neyse 2 günün sonunda kazasız belasız döndük, bir hava değişikliği oldu en azından.</div><br /><div>Ama ben şunu anladım: Bebekler düzen istiyor, düzenleri bozuldu mu şaşırıyorlar. Eğer yemeğini yemesini, uyku saatlerini kaçırmasını dert etmiyorsanız sorun değil, ama aç kaldı bu çocuk diye üzülüyorsanız içten içe, işte o zaman bebekle tatil akıl işi değil.</div><br /><div>Hepsinin yanısıra, bebekle tatile gidip "dinlendim" diyen biri varsa doğru söylemiyordur, senede 2 gün de olsa yalnız tatile gitme taraftayım günün sonunda.</div><br /><div></div>Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-81296650030281781842010-11-20T19:55:00.003+02:002010-11-20T20:14:41.300+02:00Çocukluğumun BayramlarıBayram sabahı heyecan içinde uyandım, hemen kardeşime seslendim, baktım o da uyanmış.<br />Büyük bir telaşla tartışmaya başladık: bakalım bayram harçlıklarımızla istediğimiz barbie bebeklerden satın alabilecek miyiz?<br /><br />Benim için bayram demek, güzel giyinip, anneannemlerin evine gitmek, orada tüm akrabaların toplanması, güzel yemekler yenmesi ve tabi harçlık toplamak demek.<br /><br />Yıllardır bayramın ilk günü aynı şekilde geçiyor, saat 13:00 civarlarında anneannemlerin evinde toplanıyoruz, teyzemler, kuzenlerim, anneannemin kardeşi, kocası, çocuğu tüm aile oradayız.<br />Heyecan içindeyim, acaba ne kadar harçlık toplayacağım?? Derken yavaş yavaş büyükler cebimize para sıkıştırmaya başlıyor, her hasılat sonrası çocuklar arka odada toplanıp elindekini sayıyor. Ohh bu sene de güzel toplamışız, harika, ama keşke Ayfer Teyzeler de gelseydi bu bayram, onlar çok zengin, çok yüksek harçlık veriyorlar, neyse napalım.<br /><br />Sonra masaya oturuyoruz, acıkmışız, her bayram aynı yemekler var sofrada: ev yapımı su böreği, zeytinyağlı yaprak sarma, çerkez tavuğu, turşu, salata, kuşbaşı et ve pilav.<br />Tatlı olarak da revani, kabak tatlısı ve bizlerin getirdiği baklava, çikolata filan. Bu yemeklere bayılıyorum.<br /><br />Yemek sonrası, büyükler kahve içiyor, biz çocuklarsa arka odaya gidiyor, koltukların üstünde zıplıyoruz. Bazen koltuklaın mindelerini yere indiriyor ve yerde zıplıyoruz, odanın içinde şuursuzca koşuyoruz, birbirimizle itişiyoruz, delice eğleniyoruz, hepi topu 4 çocuğuz: ben, kardeşim ve teyzemin iki oğlu.<br /><br />Sonra gün bitiyor ve herkes evine dönüyor.<br /><br />Ben çocukken kurban bayramı sendromu yaşamadım.<br />Neden bilmiyorum ama hiç kurban kesmezdik, belki de keserdik ama böyle arka bahçede filan değil. Bizim orada- Göztepe'de, kurban kesenler olurdu, hatırlıyorum, hatta annem derdi ki "kurban bayramında mutlaka yağmur yağar, kanlar aksın ve yerler temizlensin diye".<br /><br />Eğer İstanbul'daysam, bayramın ilk günü hala aynı geçiyor, hala aynı insanlar, aynı yemeklerle geçiyor. Bu kez, yemek sonrası arka odaya gitmek yerine ben de kahve içiyorum büyüklerle birlikte.<br />Uzun ömürlü olsun canım anneannem, bir gün o bu hayattan gidince en çok bu bayramları arayacağım.Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-29639821627265271292010-11-13T20:32:00.006+02:002010-11-13T20:45:51.749+02:00İstanbul'un Sözcüğü<em>"Sonra, İngilizce, İtalyanca ve vücut dilinin karışımıyla, her şehrin, onu ve orada yaşayan birçok insanı tanımlayan bir sözcüğü olduğunu açıklamaya devam etti. Eğer herhangi bir yerde, yanından geçmekte olan insanların düşüncelerini okuyabilirsen, birçoğunun aynı düşüncelere sahip olduğunu görebilirsin. Çoğunluğun düşünmekte olduğu şey her neyse, işte o, şehrin sözcüğüdür. Ve eğer senin kişisel sözcüğün, şehrin sözcüğüyle örtüşmüyorsa, o halde, sen gerçekten de o şehre ait değilsin demektir."</em><br /><em></em><br />Roma'nın sözcüğü "SEKS", NewYork'un sözcüğü "ELDE ETMEK", Napoli'nin sözcüğü ise "KAVGA" imiş.<br /><br />Peki sizce İstanbul'un sözcüğü ne?<br />Bence İstanbul'un sözcüğü "TUTKU"<br /><br /><br /><span style="font-size:78%;">Not: "Ye Dua Et Sev" kitabından yaptım bu alıntıyı.</span>Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-527811686692364075.post-16299036729274656012010-11-11T21:15:00.004+02:002010-11-11T22:23:01.256+02:00İşin Ömrü 5 Yıldır<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmO1wBI8rJK9xMojF_dawNtpTR4bRMOCZKwH3WHcWL4LTEavaZZTovF7akq-WnX146DYjemyWKe99nqXrAH2rsqlXyArwSFOKeEwaAW8cIlH0BHDK0-1kN2cMoqrLV-2lKGittRuMolWSl/s1600/5+y%25C4%25B1l.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; DISPLAY: block; HEIGHT: 182px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5538390238212993874" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmO1wBI8rJK9xMojF_dawNtpTR4bRMOCZKwH3WHcWL4LTEavaZZTovF7akq-WnX146DYjemyWKe99nqXrAH2rsqlXyArwSFOKeEwaAW8cIlH0BHDK0-1kN2cMoqrLV-2lKGittRuMolWSl/s320/5+y%25C4%25B1l.jpg" /></a><br /><div>"Zamanımı, beni sevdiğinden emin olduğum insanlarla geçirmek istiyorum" dedi.</div><br /><div></div><br /><div>Her işin 5 yıl ömrü olduğuna inanıyor. </div><br /><div></div><br /><div>Bunun ilk 1 yılı işi öğrenmekle geçiyor, iş arkadaşları ile kaynaşıyor. Yaşasın diyor, burası ne güzel bir şirket, bu insanlar ne kadar kafama göre insanlar. Yılın sonlarına doğru samimiyet artıyor, iş çıkışı bi tek atmaya bara gidiliyor, sabahları herkes heyecan içinde buluşup kahvaltı ediyor. İlişkiler taze, yeni sevgili gibi tüm iş arkadaşları.</div><br /><div>İşi de çok seviyor, öğrenecek bir sürü konu var, hevesli, gayretli ve heyecanlı.</div><br /><div></div><br /><div>Sonraki 2 yıl işini keyif alarak yaptığı dönem. Bu dönemde ilişkileri derinleşiyor. Arkadaşlarını tanımaya başlıyor, güçlü yönlerine hayran oluyor evet, ama zayıf yönleri olduğunu da görüyor herkesin. Kötü özelliklere, dedikodulara, egosu olan kişilere tahammül ediyor, ilişkilerini bozmuyor. Olsun diyor, herkesin kusurları vardır. </div><br /><div>İşi iyice öğreniyor, daha rahat yapmaya başlıyor.</div><br /><div></div><br /><div>4.yıl ise hafif hafif sıkılmaya başladığını hissediyor. Arkadaşları aynı insanlar ama kötü özellikler artık gözüne batıyor, alttan almak istiyor, alamıyor, alamadığı için geriliyor. İnsanlara sabrı kalmamış. İş desen o da sıkıcı, sıkıcı çünkü artık işi iyi biliyor , 40 yıllık evli çift olmuş işiyle. İşteki stres beynini yiyor, motivasyon nedeni de kalmamış. Ama içten içe emin olamıyor, ya diyor geçici bir dönemse, ya yeniden bağlanırsam işime, ya yeniden seversen iş ortamını.</div><br /><div>Harekete geçmek kolay değil, üzerine yılların yükü binmiş, öylece duruyor içinde bir taşla.</div><div> </div><div>5.yıl ne olacak kimse bilmiyor, henüz 4.yıldayız. </div><br /><div>Ama ne olursa olsun, onun için iyi olsun, hayırlısı olsun, çünkü o dinlemeyi bilen, sırdaş, heyecanlı, birazcık panik, detaycı, duygusal, tutkulu, sonuç odaklı, yaşama bağlı arkadaşım benim...</div><br /><div></div><br /><div></div>Berohttp://www.blogger.com/profile/06603729975166570879noreply@blogger.com7