6 Eylül 2012 Perşembe

Yetersiz











Ben; istediğim bir şey varsa, onun peşinde koşan bir insanım.

Çevremde de böyle insanlar istiyorum

Ya da dur vazgeçtim, çevremde herkes olabilir. İsterse hiçbir isteğinin peşinde koşmasın umrumda degil.

Ama durum beni etkiliyorsa, işte o zaman umrumda oluyor.

Basiretsiz, hedefini yakalamaya çalışmayan, istekleri ellerinden kum gibi akıp giden insanlar, yapamadıkları şeyler nedeniyle benim de hayatımı etkiliyorlarsa , o insanlardan bir şekilde kurtulmam gerekiyor demektir.

Çünkü benim hayatımda, yetersizlikler, çaresizlikler, yapamamak, elden bir şey gelmemek çoğunlukla yok.

Yakarım, keserim

24 Nisan 2011 Pazar

Doğum

Aradan 13 ay geçti, minnak yavrumu kucağıma alalı. Ancak doğum sürecini unuttum ve yazacak kadar uzaklaştım.
Bundan 13 ay önceye geri dönüyorum.
Hamileliğim çok rahat geçti, normal doğum için her şey uygun görünüyordu. 13 kilo almıştım, hiç unutmam, sonra hafta 67 kiloydum. Normal doğum yapmayı deli gibi istiyordum.
40.haftanın sonunda, bebeğim baş aşağı durmasına rağmen, doğum kanalına girmemişti. Her 2 günde bir doktora gider olmuştum artık, 40+3.gün yeniden bir ultrason yapıldı ve doktorum plasentanın sıvısının azaldığını, ertesi gün doğuma gelmemi söyledi.
Plan şuydu: 3 saat kadar suni sancı verilecek ve normal doğumun başlaması için uğraşacaktık. Doğum başlarsa ne ala. Ama yok başlamazsa, sezaryene alacaktı doktor. OK dedim, mutabık kaldık :)
O son geceyi hiç unutamam. Üniversite sınavına gireceğim günün öncesindeki geceden daha heyecanlıydım.
Tabi cümle aleme haber verdik, hastaneye gidicez, bıkbıkbık diye.
23 Mart Salı sabahı saat 09:00 itibariyle suni sancı verilmeye başlandı. Böyle damardan verilen serum gibi bir şey.
Tabi bende hafif bir makyaj, saçlar fönlü falan. Amaç: fotolarda mümkün olduğunca güzel çıkmak.
Allah beni kahretmiye, ne komik düşüncelerim varmış.
3 saat suni sancı verildi.Bende tık yok, resmen sancı başlamadı. Doktor geldi, 2 saat daha verelim, doğum başlamazsa sezaryene alacağız, böyle çok uzun sürer dedi.
2 saat daha geçti, sancılar çok hafif başladı ama yeterince degil. Saat 14:00'e doktorum geldi ve hep birlikte sezaryene karar verdik çünkü doğum başlamadı.
Saat 15:00'de ameliyata aldılar beni, kalbim güm güm nasıl çarpıyordu, şimdi bile hatırlıyorum o hissi. Anestezi verilmeden önce aklımdan son şu geçti "anamm bu anestezi uzmanı doktor da pek taşmış, mübarek".
15:02'de çipil gözlüm doğmuş. Beni 15:45'de odaya getirdiler.
Canım çok yanıyordu, ve inanır mısınız bebemi görmek istemedim, "getirmeyin henüz, çok kötüyüm" diyip durdum. Ama getirdiler, çünkü bebenin doğumun hemen sonrasında o kolozyum denen hayati sıvıyı içmesi gerekirmiş.
Bebemi odaya getirdiler, bir baktım sadece 3 kilo. Aniden çok üzüldüm, "bu çok küçük" diyip durdum, oysa ultrasonda en son 3,3 kg görünüyordu. Öyle tatlı öyle küçüktü ki, siyah saçları, minicik elleri ve uzamış tırnakları vardı. Hiç huysuzluk yapmadı, ilk gün bile çok uyumluydu.
Mis gibi bebem, öyle gayretliydi ki. İlk emzirme çok önemliymiş, hemşireler yardım etti, annem, ananem, eşim, kaynanam filan, hepsi de seyretti. Ben de öyle mal gibi durdum.
Sezaryen sonrasında, ilk kez ayağa kalmak zormuş, tuvalete gitmek daha da zormuş. Bir an önce o hastaneden çıkıp eve gitmek istedim, sırf bu nedenle sünnet bile yaptırmadık çünkü fazladan 1 gece daha kalmamız gerekiyordu.
Sonra ne mi oldu? Her şey geçiyor, yorgunluklar, uykusuzluklar, emzirme süreçleri. Her şey geçerken, bebe büyüyor, dünyalar tatlısı bir can parçası oluyor ve senin kalbinin bir köşesine silinmemek üzere kazınıyor.

3 Nisan 2011 Pazar

Yavuz Hocam

Benim üniversiteye hazırlandığım yıllarda acayip bir özel ders furyası vardı.
Dersaneye gittiğimiz yetmediği gibi, bir de Matematik-Fizik-Kimya-Biyoloji ve hatta gerekirse Türkçe veya Tarih'den bile özel ders alanımız vardı. Nası korkunç bir sektör.

Neyse, ben Fizik ve Biyolojiden özel ders alıyordum, ve tabi dersaneye gidiyordum. Gören de sanacak ki Türkiye derecesi yapacağım :)
Matematik ve Kimya'da çok iyiydim ama digerlerinde rezalettim. Bu arada Fen-Matematik öğrencisiydim ve mühendis olmak istemekteydim.

Fizik dersi aldığım Yavuz hocam, son günlerde o kadar çok aklıma geliyorsunuz ki, size mail attım az önce.
Sizin hakkınızı hiç ödeyemem.
Neden olduğunu anlatayım :
Bir kere bizim okulda eğitim tamamen fransızcaydı. Fizik dersi de Fransız sistemine göre işletilirdi ve hocalar o dönemde asla test sistemi ile ilgilenmezdi. Böyle derse gelirler ve garip garip teorik bişeyler filan anlatırlardı, yemin ederim hiç anlamazdım ama inek olduğum için iyi not alırdım.

Neyse Lise 2'de dersaneye başlayınca gördüm ki ben hiçbir şey bilmiyorum, Fizik'de 3-5 doğru ancak yapıyorum çünkü o güne kadar hiç görmemişim test tekniği filan.
Lise 2 öyle geçti. Lise sona geçince mecburen Fizik dersi almam gerekti. Tabi bu işin bir piyasası var ve piyasada da meşhur hocalar var. En meşhuru de Yavuz Hoca.
Gittik kapısını çaldık. Ders ücretini öğrendik, o zamanın parası ile 7 milyon.
Bizim maddi durum zaten rezalet, güç bela yaşıyoruz. Annem Yavuz Hoca ile konuştu, bu çocuk çok başarılı ve babası yok, ben zor okutuyorum özel okulda filan dedi ve Yavuz Hoca tüm yıl boyunca benden sadece 4 milyon aldı.
Öyle iyi bir insan ki, görseniz kapısı para basıyor. Hiçbir mecburiyeti yoktu o indirimi yapmaya, sağolsun.
Özel derslere başladık, 5 kişilik gruplar halinde alıyorduk dersleri, 2-3 ay içinde Fiziğim o kadar ilerledi ki, ben bile şaşırdım kaldım. Sonuçta ÖSS'de Fizikten full çektim, ÖYS'de de 25 soruda 2 boş ve 1 yanlışım vardı sadece. İyi denen bir okulu kazandım, bitirdim ve maaşlı memur oldum. Bundan sonraki kısım gayet sıradan :)
Bu son günlerde yaşlandığım için midir nedir, hem aklıma geliyor eskiler: Yavuz Hocam, siz çok iyi bir insan,  komik ve pratik bir öğretmendiniz. Umarım mutlu bir ömür geçirmişsinizdir.