23 Aralık 2009 Çarşamba

Barça




Barcelona gezimden geriye kalan hislerimi tek bir cümle ile özetlemem gerekirse “rahatın ve huzurun renklerle harmanlanmış şehri” derim.
Belki de İspanya’nın en canlı şehridir Barcelona. Çok görkemli bir açık hava müzesinde gezdiğimi hissetmedim şehri dolaşırken. Hissettiğim şey her türlü sevinci içinde barındıran bir şehirde gezdiğimdi. Şehrin en ünlü caddesi Las Ramblas’nın üzerinde bulunan kapalı pazarda satılan meyvelerin, kuruyemişlerin, etlerin, balıkların, sebzelerin renkleri gözlerimi büyüledi. Pazarın içinde bulunan ve İspanyolların “tapas” adını verdikleri bir barda, yüksek taburelere oturup tezgaha dayanmış olarak kırmızı şarabımı içerken çevremdeki insanları inceledim. Hepsi yüksek sesle konuşuyor ve öğleden sonranın erken saatleri olmasına rağmen ya bir bira, ya da bir şarap içiyorlardı.
El Born mahallesi Barcelona’nın en eski yerleşiminin olduğu semt. Picasso müzesi de burada bulunuyor. Günün hangi saati olursa olsun barlar dolu. Bir yandan şarap veya sangria içip bir yandan da kalamar, midye, küçük değişik balık kızartmalarını atıştırırken aslında hayatın çok basit olduğunu düşündüm. Küçük bir bardasınız, tepenizde bir süre sonra kesilip pastırma olarak satılacak olan domuz bacakları sarkıyor, bütün masalar dolu, insanlar hem bir şeyler yiyor, hem de sohbet ediyorlar, sanırım mutluluk böyle bir şey olsa gerek.

Burada hayat sanki çok rahat, Barri Gotic’in dar sokaklarında dolaşıp, karşınıza çıkan güzel meydanda katedrale karşı, adım başı bulunan kafelerin birinde mola vermek ve sonra yürüyüşe devam etmekten ibaret sanki hayat.

Barcelona çok renkli bir şehir demiştim. Renklerin biri de denize açılıyor. Bu kadar sevinçli bir şehirde deniz olmasaydı sanırım bir yanı eksik kalacaktı. Limanda nispeten modern yapılar, daha yeni restoranlar, uzun yürüyüş yolları bulunuyor. Herkes bisikletin üzerinde, daha da güzeli şehirden denize giriliyor. Plajlardaki kum altın sarısı, deniz temiz görünüyor.

Barcelona’ya Gaudi damgasını basmış, şeker gibi evler inşa etmiş, yumuşacık, eriyecekmiş gibi büyük caddede yaşıyor bu evler, tabi önünde sırada bekleyen turistlerle birlikte.

Tibidabo tepesindeydim bir gün, hayatımda yediğim en güzel yeşil zeytini orada yedim sanıyorum, yanında patates cipsi ile Barcelona’ya ve denize yukardan bakarken.


Barcelona’da gördüğüm İspanyollar çok sıcak insanlar, şehrin enerjisi adeta insanların yüzüne yansıyor. Neredeyse hiçbiri İngilizce bilmiyor, buna rağmen yol tarifi veya başka bir şey sormaya çalıştığınızda sanki İspanyolca biliyormuşuz gibi uzun uzun anlatıp anladığımızı teyit edene kadar da devam ediyorlar. Anlamasam da anlamış gibi yapmaktan başka çare kalmıyor.Büyük şehirde yaşıyor bu insanlar ama hiç telaşları yok. Bizler İstanbul’u bir yandan çok severken bir yandan da çok yoruluyoruz, burada ise insanlar hiç yorulmuyor gibi. Sanki sürekli tatildeler.

İspanya’nın özellikle genç nesil modası konusunda bu kadar ilerde olduğunu bilmezdim, gençlere hitap eden bir çok moda markanın kökeni burada. Mağazaların içi hep dolu, kasalarda Türkiye’de indirim olduğu zamanlardaki gibi uzun sıralar, yollardaki gençlerin ellerinde ise Mango, Zara, Berscka torbaları var.

Barcelona, güzel günlerin şehriymiş. Tapasların, kürdan saplanmış dilim baget üzerindeki mezelerin, lezzetli içeceklerin, hem dar, hem geniş sokakların, denizin, limanın, plajların, barların, tarihin, sıcaklığın şehri. Güzel bir geziydi, ağzımda geriye hoş tadlar bırakan...

Bu yazıyı 2008 Ekim ayında yazmıştım, şimdi yayınlamak istedim.

3 yorum:

Deniz Poyraz dedi ki...

yazını okurken sehir birebir gözümün önünden aktı,gitti...birbir anlattigin gibi, sadece verdigi duygular farkli...
Evet biliyorum bunu soyleyen herhalde dunyada ki tek insan benim ( yok aslinda bff crown da benim ile ayni fikirde, yani sadece iki kisiyiz ) ama ben Barcelona nin enerjisini boyle alamadim. Belki cok ama cok fazla turistin oldugu bir zamandi( her yerde turistlik yerden kacarim) belki benim moodum iyi degildi belki de hep buna benzer seyler duydugumdan beklentiler cok yuksekti ama kesinlikle benim gordugum Barcelona seninkinden farkliydi...Pis, daginik bir sehir benim icin!

Bero dedi ki...

Den; umarım farklı bir zamanda, güzel duygularla yeniden gidersin de "aaa ne güzelmiş meğerse dersin"

Dışa vurum dedi ki...

Berrak Den'e katılıyorum.
1,5 sene önce gitmiştim Barcelona'ya. BEklentiyi yüksek tuttuğumdan sanırım, beni de pek tatmin etmedi.
Dediğin gibi GAUDİ'nin tasarımları çok renkli idi , bence Barcelona'nın güzel birkaç yanından biri.
Hani İzmir'i gazlasak şöyle , güzel sanat eserleri,parklar falan donatsak şehri; Barcelona ağzı açık kalır. :) Ondandır belki benim burun kıvırmam.
Madrid'le kıyaslarsam daha hareketli ve gitmeye değerdi.
Senin yazdığın şeyleri çok beğendim bu arada şehir hakkındaki , süper gözlemler.
Biz de bir tiyatroya gitmiştik , bıdı bıdı o ispanyollar daha ara verilir verilmez başlıyorlar konuşmaya :) :)
Amma yazdım , birine Katalon izlenimlerimi anlatasım varmış :)