12 Nisan 2010 Pazartesi

Evde Yaşam


Evde oturmaya alışkın değilim.

7 senedir çalışıyorum (yuhh 7 sene oldu mu?? rezalet!!), haftasonları çoğunlukla dışarıda oluyorum. Daha öncesinde, üniversiteye giderken de ya okuldaydım, ya da gezmede.

Evde boş durmayı pek sevmem, televizyon izlemeyi de sevmem, yalnızca seçtiğim filmleri izlemeyi severim. Evdeyken kitap okumayı ve internette gezmeyi de severim. Ama hepsi o kadar.

Son 1,5 aydır ise evdeyim. Özellikle son 20 gündür çoğu zamanımı evde geçiriyorum.

Bebekle ilgilenmek tabi ki zaman alıyor, ama boş kalan zamanlarımda da ne yalan söyleyeyim biraz sıkılıyorum.

Ev kadınları için sanırım televizyon çok önemli bir araç. Her gün aynı program silsilesi ardı ardına oynuyor. İlk günlerde pek takılmadım ama geçen zamanla beraber göz aşinalığı kazandım. Saate hiç bakmasam da, TV'deki programların akışından saatin kaç olduğunu anlar oldum.

** Sabah saatleri, öğretici bir programla başlıyor: Doktorum

Son dönemde ev hanımların favorisi olan bu programda her gün bir hastalık tartışılıyor. Canlı yayına gelen birkaç doktor bu hastalık hakkında halka bilgi veriyor ve konukların telefonla katılıp dertlerine derman bulmalarını sağlıyorlar. Örneğin geçenlerde "Gaz sancısı neden olur?" konusu tartışıldı. Bu programı anneannem ve kayınvaldem çok seviyor.

** Öğle saatlerinde çok korkunç bir yayın başlıyor: Zuhal Topal ile izdivaç.

Bu programda bir kadın, çeşitli adaylar arasında kendine koca seçmeye çalışıyor, juriden yardım istiyor. Gerçekten berbat bir konsept. Bu programı bizim eve gelen yardımcımız seviyor. Tabi arada ben de izliyorum.

** Akşamüstü ise benim favorim başlıyor: Yemekteyiz.

Sanırım herkes biliyordur bu programı. Eskiden tiksinirdim, şimdi ise heyecanla bekler oldum. Tamam korkunç olduğunu kabul ediyorum ama boş bakmak için ideal bir yayın.

TV izlemeyi sevmesem de arada bu programlara göz atıyorum. Geri kalan zamanımda ise uyuyorum, kitap okumaya çalışıyorum ve tabi internette geziyorum.

Tabi arada dışarı da çıkıyorum, haksızlık etmeyeyim.

Sonuçta şu şekilde düşünüyorum: İşe gitmek candır :)

4 yorum:

Dışavurum dedi ki...

Katılıyorum sana Berrakçım.
Hatta korkunç bir tezim var , iş yerimdeki arkadaşlarım bana korkmuş gözlerle bakıyorlar dile getirdikçe :) 'Hiç muhabbet olmayan bir ortamda bütün gün nasıl oturabilirim?' Bebebk ilk günler pek tepki vermiyor ya :)

Oysa işe gelince , arkadaşlarım var , projelerimle ilgileniyorum ki ben işimi çoookk severek yapıyorum , güzel giyinmeyi , makyaj yapmayı da seviyorum. Serviste gidip gelirken kitabımı okuyorum.
Temizlik falan hiç bana göre değil , evde olmadığım için o işten de yırtıyorum :p

Ancak bebek şöyle 1 yaşına falan gelince artık yürümeye , hareketlere tepki vermeye başlıyor ya. Belki o zaman evde onunla vakit geçirmek daha zevkli olabilir.

Ben her koşulda çalışmayı tercih ederim. Çocuğum annesiyle gurur duysun ,annesi aktif bir insan olsun,hem çocuk da iyi imkanlarla büyüsün isterim .
Şu an çoluksuz , çocuksuz düşüncelerim bu , hele bir doğurayım , yine konuşuruz :)

Ama senin düşüncelerin de beni doğrular gibi ,o yüzden böyle uzuun uzun yazayım dedim :)

ceren dedi ki...

bende işi bıraktıktan sonra bir süre laylaylom modundaydım, kaldı ki evde tek olmayı severim, yaratıcılığım artar(cidden), sonraları çaktırmadan sıkılmaya başladım, evde yapılabilecek her şeyi denedim, yemeğe sardım vs. ve farkettim ki eskiden delicesine eleştirdiğim yaşam tarzını istemeden de olsa bünyem benimsemeye başlıyor (yemekteyiz, akşam ki diziler vs) hemen kapadım tv'yi. daha çok dışarı çıkmaya çalışıyorum, tv yerine müzik açıyorum, aa bi de iş aramaya başladım tekrar:)

Bero dedi ki...

Seda, tam da düşüncelerimi kelimelere yansıtmışsın. Yok anam yok, bana göre degil evde oturmak (evde otura otura jargonum değişti) :)

Ceren, umarım gönlüne göre bir iş bulursun en kısa sürede.

Deniz Poyraz dedi ki...

TV den uzak durmak da fayda var, insanın beyin hücrelerini öldürüyor :)