31 Mart 2011 Perşembe

Ben Her Bahar Aşık Olurum

Ne güzel şarkıdır bu ! Çok sevdiğim Serseri Mayınlar filminin sonunda çalmıştı.

Bak şimdi birden aklıma geldi.

Bu bahar döneminde kafayı yiyorum ben. Üzerimde nasıl bir tembellik, nasıl bir ağırlık var tarif edemem.

Böyle bütün gün boş durmak istiyorum, çalışasım yok. İşleri mümkün olduğunca savsaklamaya çalışıyorum, ancak mecbur olduklarımı yapıyorum.

Sabahları kalkasım yok yataktan, sersem gibi fırlıyorum zorla, kahve içmeden kendime gelemiyorum.

Doğaya, hayvanlara, insanlara, her şeylere aşık olasım var, yeniden doğasım var, ölesim var.

Her şey aynı anda var.
Bahar var, umut var :)

14 Mart 2011 Pazartesi

Sanıyor Musun ki Dünya Senin Ekseninde Dönüyor

Sen sanıyor musun ki dünya senin ekseninde dönüyor? Sanıyor musun ki kimsenin başka hayatı yok ve tek derdimiz sensin? Benim için ne yaptın bugüne kadar bunu hiç düşündün mü? Ne kadar verdin ki, şimdi zamanı gelince almak istiyorsun? Ben anlamıyorum seni, kendi acını yaşayacağına kin beslemeye niyetlenmişsin.

Sarfettiğin kötü sözcüklere acımıyor musun? Kendi içine kapansana, kendi acını yaşasana.
Ama sen o kadar kendine dönüksün ki, kendi acın bile "sana ait" olduğu için değerli. Sanıyorsun ki bizler de senin için yaşıyoruz.

Öyle değil ne yazık ki. bunu kabul et lütfen. Yok, kabul edemezsin sen, böyle doğmuşsun, çevrende seni besleyen sersemler olduğu müddetçe, ki hep olmaya devam edecekler, sen başka türlü olamazsın.

Sen nasıl olursan ol, umrumda degil ama bana huzursuzluk verme ve benden uzak dur lütfen!!
Neyse ki çok kindarsın, unutmazsın sana değer verilmemesini, böylelikle uzaklaşırsın bizden.

Böyle umuyorum ben.

5 Mart 2011 Cumartesi

Gençlik mi? Sorumluluk mu?

Genç olmak ne güzel diye düşünürken, aniden düşünceler kafamda değişti, değişti ve birden şu noktaya geldim: güzel olan genç olmak değil, sorumluluklarının olmaması!!

Eski albümlere baktım akşam akşam. ve tabi ki depresyona girdim :) Çok değil 7-8 sene önce, öyle gençmişim ki, suratım öylesine duru ve yalınmış ki.
Şimdi suratıma bakınca- hala çok gencim biliyorum- ama hafiften bir yorgunluk var yüzümde. Eski pürüzsüz hali yok sanki. Kesin yaşlandım, farkediyorum. "Ahh ahh yıllar nasıl da çabuk geçiyor, giden gençliğimiz gelmiyor", edebiyatı yapmayacağım.

O zamanlar gençtim evet. Ama sorumluluklarım da yoktu bir yandan. En büyük sorumluluğum okulumu bitirmek, dersimden geçmek, iki üç kuruş harçlık kazanacağım işlerde çalışmaktı. İnsanın böyle basit sorumlulukları olursa tabi ki resimlerde genç çıkar. Gerçi o yıllarda, bu sorumluluklarımı da ciddi işler sanırdım.

Şimdi ise durum ne kadar farklı. Başka insanların hayatlarından da sorumluyum. Belki de değilim, herkes kendi hayatından sorumlu. Ama yok yok, yine de onlardan da sorumluyum. İşime zamanında varmaktan, erken çıkmamaktan, en iyi şekilde yapmaktan da sorumluyum. Kaynanam ile ilişkimi korumaktan, , annemi idare etmekten, yok ondan, yok bundan da sorumluyum. Saçma sapan yükler omuzlarıma biniyor, sonra da suratlarımıza yansıyor çekilen fotolarda.

Aman neyse, iyice kafam karışmış benim. En iyisi biraz uzaklaşayım :)

Haa bitirmeden, şunu da ekleyeyim: her insan hissettiği yaştatır diye avunalım. Mesela ben 22 yaşındayım :)

3 Mart 2011 Perşembe

Parçalanan Resim

O zamanlar sevgilim olan kocamla, ilk birlikte olduğumuz zamanlardı.

Bana "seni kardeşim ve eşiyle tanıştırmak istiyorum" demişti. Panik olmuştum. Sevgilimin ailesinden birileriyle tanışacaktım. Nasıl insanlardı acaba? Beni sevecekler miydi? Ben onları sevecek miydim?

Evlerinden içeri girerken acayip endişeli olduğumu hatırlıyorum. Hiç tanımadığım bu insanların neden evine gidiyorum demiştim kendi kendimi? Saçmalıyordum evet, o kesin. Ama olsun, zarar varsa ortada, ne kadar ötesinden dönersem kardı çünkü.
O gün harika geçti, çok sevdim onları, ne hoş bir aile dedim kendi kendime. Ne kadar birbirine düşkün insanlar. Ne kadar uzun zamandır birlikteler. Yaşasın, bu aile benim ailem olmalıydı.
Öyle laylaylom günlerin birinde, Büyükada'ya gittik, neşe içinde fayton turu yaptık. Üşenmedik Aya Yorgi'ye çıktık. Nefis bir gündü, sanki bir cennet. Çok mutlu olduğum günlerden biriydi o gün. Hala, o gün çektiğimiz resimlere bakar mutlu olurum.

Gel zaman git zaman, çocukları oldu. Sonraları öğrendim ki aslında benim gördüğüm gibi degil madalyon. Diğer yüzü de var. O kadar da mutlu değiller. Ortak zevkleri çok az, paylaşımları yok gibi bir şey. Yıllardır birlikteler. Artık bıkmışlar birbirlerinden. Her ikisi de bağımsız hayatlar yaşıyor. Tek ortak noktaları kullandıkları anahtar.

Kimi zaman evlerine gittiğimizde kavgaya tutuştular sebepsiz yere. Kimi zaman dolaylı olarak aldım mutsuzluk haberlerini. Boşanacaklarını duyardım ara sıra. İnanmak istemezdim, ne de olsa küçücük oğulları vardı. Evlilik gibi boşanmak da şakaya gelmezdi. Ben böyle kodlanmıştım.

Onları tanımamın üzerinden yıllar geçti, sanırım 8 yıl. Bugün bir telefon aldım: Boşanmışlar.
Ayrı hayatlar yaşayacaklar. Kocamın kardeşi ve onun eski karısı olarak, ortak bir çocuk büyütecekler.
İçim çok buruk. Konsolun üzerinde düğünlerinde çekilmiş resimleri duruyor. Az sonra o resmi indireceğim aşağı.  Yerine kendi çocuğumun resmini koyacağım
İçim buruk, önümüzde yeni umutlar...

2 Mart 2011 Çarşamba

Kıstırıldık

Kendimi tamamen kuşatılmış ve kıstırılmış hissediyorum. İçim parçalanıyor bulunduğum tüm ortamlardaki bu baskıyı gördükçe. Ruhum daralıyor.

Saçma sapan bir nedenle blog'lara erişimimiz yasaklandı. Tabi ki bir yolunu bulduk, DNS ayarlarımızı değiştirdik ve erişiyoruz iyi kötü. Çocukluğumda "Kızım Olmadan Asla" kitabı ile ilk kez tanıdığım "o korkunç" ülkeye benziyoruz.

Biliyor musunuz, o ülkede aslında her şey var, içki de içiyorlar, uyuşturucu da kullanıyorlar, seks partileri de yapıyorlar, zina da yapıyorlar, donla da geziyorlar. Ama görünüşte her şey yasak. Herkesin kafası "o yasağı nasıl deleriz"'e odaklanmış durumda. İnsanlar sürekli yasak delmek için daha da uç noktalara gidiyorlar. Biliyorum çünkü oralı bir arkadaşım var.

Bizim durumumuz da biraz öyle degil mi? Youtube yasaklandı, hemen k-tunnel çıktı, tak girdik Youtube'a.
Bunu hiç mi duymamıştı yasağı koyanlar??

Şimdi blog'lar yasaklandı, yine giriyoruz. Giriyoruz girmesine ama izlediğim bütün blog'lar silinmiş. Geçici bir süre için böyle, sonra düzelecek diye düşünüp bekleyeceğim. İzlediğim tüm blog'ları tek tek bulmak o kadar zor ki.

Neyse, evde bayık bayık otururken bari dedim Migros Sanal Market'den haftalık sipariş vereyim. 8'li bira alayım, bir de üstüne şarap patlatayım, akşam hafiften demleniriz. Bir de ne göreyim: Migros Sanal Market'de artık alkollü içki satışı yok.

Hadi bakalım hoppaaaa.