Mutluluklarım da, mutsuzluklarım da çok değişken aslında. Bir sabah uyanıyorum, nasıl bir coşku. Neşe içinde gidiyorum işe, içim pır pır. Ne güzel bir hayatım var, her şey mükemmel, yaşasın, oley oley diyorum.
Sonra aniden bir şey oluyor, içime bir sıkıntı, bir tatsızlık çöküyor. Sanırsın "dünyanın en mutsuz kişisi" oluyorum.
Acı olan ise, mutlu olduğumu kendimi itiraf etmeye korkmam oluyor. Kendime veya bir başkasına.
Çok mutluyum, dedikten sonra bir düşünüyorum. Niye? Çünkü fakir edebiyatını seven bir toplumda büyümüşüm. "Çok gülme, gülmek ağlamak getirir" laflarını hatırlarım bir yerlerden. Bize öyle öğretildi, "hiçbir zaman çok mutlu olduğunu söyleme, göz değer" derdi rahmetli dedem. Derdi ki "en iyi gününüzde bile, eh işte idare ederim" diyin soran olursa.
Kafamda öyle bir yer etmiş ki, içimdeki coşku fazlasını dışarı taşırmadan önce veya genelde taşırdıktan sonra durup düşünüyorum. Aman diyorum, acaba kötü bir olay olur mu şimdi ve mutluluğum bozulur mu?
Halbuki ne kadar yanlış. Yaşıyoruz işte, 3 günlük dünyada. Ne var yani, niye çok mutluyken birden kötü bir şey olsun? Hayat hangi açıdan baktığına bağlı olarak bu kadar sık değişen bir şeyse, o zaman neden kötü açılardan bakalım ki? Neden yaşamayalım neşemizi?
2 yorum:
Hepsi insana dair, birini kayırmadan ne geliyorsa yaşamak en güzeli.
benim de olmasın, senin de...ne yazık ki aynı duyguları ben de zaman zaman yaşıyorum; genel bir refleks demek ki; bazen açıklaması zor :))
Yorum Gönder