27 Ocak 2010 Çarşamba

Ne Yazık ki : Farkındalık


Bir arkadaşım son dönemde bir kursa gitmeye başladı.

Kursta, eğitmen yukarıdaki resmi göstermiş (belki daha önce görmüşsünüzdür, tanıdık bir resim aslında) ve resimdeki adamı bulmalarını istemiş.
Resme ilk bakışta kimse adamı bulamamış, ancak bir süre inceledikten sonra farketmişler. İlk bulan (benim dikkatli arkadaşım) "ahaa bakın orada" diyerek adamın yerini göstermiş.
O andan itibaren resme yeniden bakar bakmaz hepsi ilk o adamı görmüş ve adamı görmeden resme bakamaz olmuşlar.
Sonra eğitmen, bu noktadaki dersi vermiş: Farkındalık budur işte. Bir şeyin farkına varmadan önce, normal yaşamınızı sürdürürsünüz ama bir kez farkına vardınız mı asla geriye dönemez, unutamazsınız.
Çok ilginç değil mi? Bu hikayeyi duyunca birden aklıma eski bir hocam geldi. O da sınıftaki tembel ama gülüp oynayan öğrencilerine kızınca "sizi gidi mutlu aptallar" derdi. O zamandan beri kafama kazınmıştır, aptal olan mutludur diye ya da az bilen iyi uyur...
Farkında olmak iyi mi kötü mü buna tam karar veremedim işte...

24 Ocak 2010 Pazar

Kış Mevsiminin Güzel Tatları


Kış çocuğuyum ben, yılın en kısa gününden bir gün sonra, günlerin uzamaya başladığı ilk gün doğmuşum. Ama oldum olası ilkbaharı severim, sonra da yazı.

Sonbahar hüzün verir bana, kış ise yavaşlatır.

Yağmuru sevmem, karanlık günleri sevmem, karın eridiği dönemde her yerin çamur olmasını hiç mi hiç sevmem. Karda ayağım kayar düşerim diye sevmem, yağmurda ıslanırım diye sevmem, havaların erken kararmasını da sevmem.

Tüm bunlara rağmen, kışın da sevdiğim bir çok güzelliği var.

Kış mevsiminin yağışsız, kuru soğuk günlerine bayılırım, soğuğun içimi kesmesine bayılırım. Kuru soğuğu severim özetle.

Sonra kestane severim, çıtır çıtır. Açık havada sıcacık salep içmeyi severim, bozayı severim.

Şarap içmeyi severim, konyağın genzimi yakmasını severim, şömineyi, karın lapa lapa yağışını seyretmeyi, renk renk atkı-eldiven kombinasyonlarımı severim. Evde film izlemeyi, pazar akşamları yaptığım makarnaları, kalorifere ellerimi koymayı severim.

Yine kış bastırdı, yine camdan düzenli olarak karı izliyorum, ancak bu kez farklı hislerle ve tadlarla. Bu bahar başlangıcı hayatımda bir dönüm noktası olacak. Bu kış bitince, farklı bir bahar başlayacak.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Tamamen tesadüf mü?


Üniversiteden Haziran'da mezun olacak bir yakınımla konuşurken, nasıl bir işte "çalışmak istemediğini" tarif etti bana. Ama nasıl bir işte çalışmak istediğini bilmiyor. Masabaşı işi istemiyor ama satışa yetenekli olduğunu da düşünmüyor, reklamcı veya sanatçı da değil. Kurumsal bir firmada çalışmak istiyor. Bir takım istekleri var, ama ne gibi şirketlere başvuracağını bilmiyor.

Onu dinlerken birden geçmişe gittim ben de. Tamamen tesadüfen şu anki işimi yaptığımı itiraf ettim kendime.

Güya iyi bir eğitim almıştım, çok da bayılmasam da prim yapan bir bölümü bitirmiştim.
2 sene üstüste güzel firmalarda staj yapmıştım, ama yeni mezunken Kariyer.net üzerinden iş başvuruları yaparken aslında "her yere" başvuruyordum. Sadece fabrikada üretim ortamında çalışmak istemediğimi hatırlıyorum. Onun dışında, bankada her türlü pozisyon, pazarlama, satış, yerli firmalar, yabancı firmalar, hiç eleme yapmadan, iş ilanı biraz kafama yattıysa direk başvuru yolluyordum.
Sonunda bankacılık sektöründe lider kurumlardan biri beni aradı ve işe başladım. Aslında banka yerine, ne bileyim Üretim sektöründe bir firmadan teklif gelseydi onu da kabul edecektim.

Sonuçta bankacılık sektörüne girdim. Şans eseri memnunum ama memnun olmayabilir ve arayışa devam edebilirdim.

Çevremdeki birçok arkadaşım da "bir işe" tesadüfen girdi, ne kadar kötü değil mi?

Ülkemizde çoğunluk bu durumda ne yazık ki. Ben güya şanslı bir kesimdenim. Benim gibi insanların bile bu durumda olması acı değil mi? Hayatımızı tamamen tesadüf ve kader kısmete mi bırakmalıyız?

15 Ocak 2010 Cuma

Mim'lendiğime İnanamadım :)

Bu haftanın diğer günlerinde olduğu gibi bugün de eve geç geldim. Ne yazık ki eğlenceden değil işten geliyordum tabi. Kafam biraz rahatlasın diye düzenli olarak takip ettiğim sevgili Seda'nın blog'una (http://sedasolar.blogspot.com/) girince bir de ne gördüm ki "mimlenmişim".
Çocuklar gibi sevindim :) İlk kez mimlenmiş bulunuyorum.

2009 yılında en çok üzüldüğün şey neydi?
Eşim mevcut işinden, tam olarak yeni bir iş bulmadan ayrıldı. O dönemde biraz endişe ettim, ama neyse ki 1 ay içinde daha da iyi bir iş buldu. Yine de o dönemde gerilmedem desem yalan söylemiş olurum.

2009 yılını tek kelimeyle nasıl anlatırdın?
Sevinçli

2009 yılında seni en çok şaşırtan şey ne oldu?
Hamile kalmam

2009 yılında hafızandan çıkmayan en etkili film neydi?
Herkesin bildiği bir film, ama olsun ben 2009'da izledim - Cahil Periler

En çok kozmetik alışveriş yaptığın yerin ismi?
http://www.starwberrynet.com/
Ahh eski gezenti halim olsaydı hemen ATU derdim :)

2009 yılında asla vazgeçmem dediğin 3 makyaj markası ve ürünleri?
Son senelerde Clinique günlük bakımının 3 ürününü kullanıyorum: Sabun, Tonik, Nemlendirici
Her ne kadar makyaj malzemesi sayılmasa da bu ürünlerimden şimdilik vazgeçmeyi düşünmüyorum.

Bu yıl en çok neyi hayal ettin?
Netbook ve Iphone almayı. İkisini de aldım, maddeci miyim neyim :)

Yeni yıldan beklentilerin ne?
Minik oğlancığın sağlıklı bir bebek olarak dünyaya gelmesi, uslu olması, bizi hiç üzmemesi, akşamları en az 10 saat aralıksız uyuması, gün içinde 3-4 saat düzenli uyuması, hızlı ve iştahlı bir şekilde yemeğini yemesi, az ağlaması, hastalanmaması ve yeniden zayıf olmak, şirketimizin Gebze'ye taşınmaması bir de.
Sanırım çok oldu bu istekler :)

En sevdiğim müzik grubu?
New Kids on the Block- boy boy posterleri odamı süslerdi

10 Ocak 2010 Pazar

Okul Yılları ve Yemek


Ortaokul ve lise anılarım anlatmakla bitmez, senelerce aynı okulda aynı insanlarla beraber büyüdüğümüz hikayelerimiz de çoktur.
Nedense şu anda aklımda yemeğe yönelik anılarım canlandı.

Kantincimiz rahmetli Safi Abi, iyi adamdı hoş adamdı, bizim okuldan mezun olduğu için de bizi çok severdi ama sabahtan itibaren aralıksız yaptığı tostları plastik bir bidonun içine koyar, tenefüste kantine saldıran biz gençlere bu bidondan çıkardığı yarı soğumuş ve hafif lastikleşmiş tostlardan verirdi. Zamanımız kısıtlı olduğu için de mecburen bu tostlardan yer, yanında da Eker marka cam şişeden ayran içerdik. Şimdi düşününce hem hislendim hem de içim kalktı :)
Okulun yemekhanesi vardı ama opsiyoneldi, tabi ki sadece hazırlık sınıfları yemekhaneye yazılırdı. Ortaokula başladıktan sonra ailem çok istese de büyüdüğümü düşünüp yemekhaneye yazılmamış, güya artiziz ya, onun yerine dışarda yemeği seçmiştim.
Öğle tatillerimiz 1 saatti ve ailelerden sene başında yazılı izin alınması şartıyla öğle tatilinde dışarı çıkmak serbestti. Düşünebiliyor musunuz, ne acayip bir şey. Dışarı çıkıp yemek yer ve sonra okula dönerdik. Çok az kırardık okulu, inekmiymişiz ne :)
Genellike okulun karşısındaki bakkaldan ekmek arası köfte patates alır ve gezerek onu yerdik.
Tabi, Çömçe adındaki mantıcı ve Mc Donalds da sık sık gittiğimiz yerlerdendi.
Okul yönetimi öğle tatilinde dışarı çıkmamıza izin verirdi ama okulu iyi temsil etmemiz için kılık kıyafetimize de çok dikkat ederlerdi. Neyse o konuya hiç girmemeyim :)
Bir de okula yakın bir pastane vardı, inanılmaz güzel açmalar yapardı, sıcacık, 2 açma yerdim öğle yemeği niyetine :)
Bu yediğim sağlıksız şeylerle nasıl 100 kilo olmamışım anlamadım :)
Şimdi olsa yemekhaneye yazılır, salata, ana yemek filan yerdim heralde çoğunlukla :)

8 Ocak 2010 Cuma

Abartmayı Sevmek

Zaman geçtikte anneme daha mı çok benziyorum???
Yoksa hep böyleydim de şimdi mi farkediyorum bilemiyorum ama son zamanlarda şunu farkettim ki, her konuda abartmak benim yaşamımın bir parçası...

Şöyle ki;
Eğlenmek için dışarı çıktıysam en çok eğlenip zıplayan ben oluyorum, sanırsın dünyanın o anda en eğlenen kişisi benmişim.
Keyfim yerindeyse, iş yerinde bile olduğuma aldırmayıp yüksek sesli kahkahalar atıyorum.
Heyecanlı bir olayı, birileri ile paylaşacaksam bire bin katıp heyecan fırtınası içinde anlatıyorum, sanırsın en bomba olayı ben yaşamışım .
Çok işim olduğunu düşündüğüm bir günde; masadan kalkmadan, başımı kaldırmadan tıkır tıkır çalışıyorum, çay içme teklifinde bulunan arkadaşlarımla kesinlikle reddediyorum, sanırsın sonsuz çalışmam şirketi kurtaracakmış.
Kötü bir olay olduysa ve üzülüyorsam, bunu da abartıp dünya başıma yıkılmış gibi dövünüp duruyorum, sanırsın hiç umudum kalmamış.
Neşeyi de, heyecanı da, üzüntüyü de, iyiyi de kötüye hep abartarak yaşıyorum. Bunu söylemekten çekinmeden, çevremdekilere de hissettirerek.